ağustos...
sevgiliyle çok önceden planlanmış bir tatil... son anda gelen bir iş yoğunluğu... birden ortaya çıkmış sebepsiz bir kaşıntı... derini yüzeceğiz deseler kabul edeceğim, o derece... atarax bulamazsam uyuyabilmek evdeki içkileri şişeden tüketiyorum... öğlen uyanıp çalışıyorum, akşam üstü deniz kenarında çalışıyorum... bir keyif yapayım yapayım diyorum, kaşıntı geri geliyor, sinirden ağlatan bir kaşıntı...
ekim...
bir kankita düğünü... fıstık gibi olmuşum kuaförden sonra... sevgili evde bekler, tahinli çörek almış, çay koymuş, yiyip içip düğüne gideceğiz. bir yedek çorap alayım diye düğün için, markete gidiyorum kuaförden çıkıp. çorap yok. neyse, kaçarsa kaçsın çorap... marketin merdivenlerinden inmeye gerek kalmıyor, 5 basamak aşağı uçuyorum. sağ yanak bir mandalina kadar şişiyor, renkse göz makyajımdan daha koyu bir renge çalmış... kaburga kırık... sol omuzda iç kanama, ödem... düğün öncesi bir acil ziyareti... sonraki aylar fizik tedavi vs...
kış boyunca iyileşiyorum, gittiğim doktorlara "aman çabuk, sezona yetişmem lazım, dalış var" diyip darlıyorum hepsini. sonunda mayıs ayı geliyor.
ilk dalış... bir anda dönmeye başlıyorum... sonra bir de yanık... yine bir acil ziyareti, zehir bir tatil...
bir süre tedaviden sonra sezonun ilk kömürü.. yine vertigo... ve dalış hepten yasaklanıyor.
ona da neyse.. önümüzde güzel günler var diyoruz... koskoca amerika turu bizi bekler dimi?
alaska, kuzey ışıkları, seattle ormanları, new york sokakları... derken çattt... vize reddi.
yani nazar değmesin diye kedimizin bile fotoğrafını paylaşmaz olduk.
bilmiyorum ben olsam benim bindiğim uçaklara binmezdim. bundan sonra deklare mi etsem ne yapsam...