8 Temmuz 2010 Perşembe

bikini mevsimi

ve sonunda beklenen gün geldi çattı...koca bir sene boyunca kabuslarıma giren durum şimdi gözümün önünde tüm çıplaklığıyla duruyor : bikini giymek ! dı dınnnn...

iyi yanından bakacak olursak, beni bikiniyle görmesinden rahatsızlık duyacağım bir erkek arkadaşım ya da erkek arkadaşı adayım yok.bizim kızlarla denize gireceğiz, hepsi bu...dış dünyayı da çok ipleyen bir insan olmadığımdan bu durumun teoride beni rahatsız etmemesi gerekir, ama ne yazık ki ediyor..en azından sanırım dalış esnasında bikini değil mayo giyeceğim.kısmet...

kısmet demişken...hava yağışlı olacakmış önümüzdeki günlerde...bir de kısmete bu açıdan bakalım, evet, yine kısmetsizlik.

ben gerçekten veco'dan epey hoşlanmışım...durum bunu gösteriyor..geceleri sessiz sessiz ağlamıyorum, onu düşününce gözlerim falan dolmuyor..ama ne bileyim, bence güzel vakit geçiriyorduk.demek en başından beri hissettiğim doğruymuş, isteyerek, keyif alarak yaptığını sandığım şeyleri aslında nezaketen yapıyormuş..son konuşmamızdaki cümlesi bile, "..güzel olurdu"...deme o zaman..güzel olmazmış demek, o kadar güzel olacak olsa hadi o gün meşguldün, sonra 2 hafta geçti...peah..

neyse...

bikini mevsimi geldi..deniz ve dibi...şu hayatta uzak olmaktan haz etmediğim tek şey..

6 Temmuz 2010 Salı

...

işte böyle bir şey öğrendiğinizde aklınıza ilk olarak o insanın bunu öğrendiğinde ne düşündüğü gelir...sonra "yaşayacak mı acaba" diye düşünürsünüz..ve akabinde beraber paylaştıklarınızın geçit töreni düzenlenir gözlerinizin önünde..

tüm bunların akabinde dün, her terkedildiğimde beni avutan, dinleyen, konuşan, "amaaan boşver be kanka" demesinden tek rahatsız olmadığım, senelerce "beceriksiz seni, evlenemedin hala", ve yalnız kaldıktan sonra da, "beceriksiz nolcak, bulamadın hala bi tane" diyen, annemden başka, benle beraber düğün hayalleri kuran tek insanın, olur da bir gün evlenirsem düğünümü göremeyeceği düşüncesine kapıldım...

komik kadın...sakın bir yere gideyim deme...sakın.

5 Temmuz 2010 Pazartesi

deodorant nostaljisi ve tatil heyecanı

kokular, çağrışımlar..kargalar...

ve ben cuma akşamı mışıl mışıl uyuyarak eceabat'a doğru yol alırken yine kulaklarımda birbirinden dingin tatil müzikleri çalacak..ve sabahın ilk ışıklarıyla büyük kemikli burnuna yola çıkacağım..sonrası su altı..sonrası huzur..

ve bu sabahki deodorant kokusu beni 3 ağustos 2005 gününe götürdü..gerçi..bu aralar ne götürmüyor ki?

3 Temmuz 2010 Cumartesi

yarın önemli sağlık kontrolü..çok da önemli değil..sadece o kötü olabileceğini öğrendiğim ilk günü hatırlıyorum...ameliyatı ve sonrasındaki 7 günlük patoloji raporunu bekleme sürecini..her neyse..

bu doktor en son bana çocuk yapmamı söylemişti..

-erkek arkadaşın var mı?
-var
-neden evlenmiyor musunuz?
-çünkü sanırım istemiyor
-olmaz öyle...senin evlenmen, çocuk sahibi olman lazım 30'dan önce, tüple müple uğraşmayalım.

yarınki muhtemel diyalog..

-sen hala evlenmedin mi?
-hayır terkedildim
-...

ve belki doktorumla oturup ağlarız.ve o bana "ama...you're a catch" der, ben de, "sen onu Mr.M'a anlat" derim..

galiba uyanmak, ve oraya gitmek istemiyorum...ama 1.5 seneyi geçti...bunu yapmam lazım..

uyumak istemiyorum, ağlamak iyi geldi..ama uyumak istiyorum..

2 Temmuz 2010 Cuma

i couldn't help but wonder...

carrie bradshaw değilim..o kadar taş değilim..o kadar iyi yazı yazmıyorum..o kadar çalkantılı bir aşk hayatım da yok...

konu bu da değil zaten..

konu zamane erkekleri..hangi yaşta, hangi meslekten olursa olsun, bu zamane erkeklerinin bir ortak özelliği var, ya da bize hep öyleleri mi denk geliyor?

mesela..güvenebilecekleri, iyi vakit geçirebilecekleri, yanında huzur bulacakları bir kadın isterler, ama akılları her zaman sokaktaki taş hatunlardadır.bazısı nefsine yenik düşer, bazısı için bu sadece görsel bir şovtur.

zamane erkekleri flört etmeyi çok severler..onlara kalsa sonsuza kadar flört edebilirler, geçtim evlilik konusunu, bunu unutalı epey oldu, sevgili olmak için bile istekleri, adımları olmaz.ha şimdi diyebilirsiniz ki mesela "demek ki o erkekler sizi istememiş..", ama X beni istemez, Y onu istemez, Z şunu istemezse, bu adamların tavırlarındaki, laflarındaki o flörtif detaylar nedir?yoksa biz mi bu detaylara gereğinden fazla anlam yüklüyoruz?

mesela bir erkeğin akşamın 10.30'unda bir kadını arayıp görüşmek istemesi, beraber güldükleri sohbet ettikleri 2 saat geçirmeleri, o erkeğin o kadına ilgi duyduğu anlamına gelmez mi?hemen cevabını vereyim; zamane erkekleri için gelmez!çünkü ilgi duyan erkek bu görüşmeden sonra da arar.ya da bu zamane erkeklerini çok küçümsüyoruz, belki bizim tahmin sınırımızın üstünde bir nezakete sahipler..."x hatun benden hoşlanıyor, ayıp olmasın bari arada görüşüp mutlu edeyim"...mantıklı mı?ı ıh..

neresinden baksanız konunun tutulacak bir yanı yok.

hani sanmam ya, hele ki adresimi değiştirdikten sonra bu blog'u okuyan bir erkek olsun, kazara da olsa okursa, şunu belirtmek istiyorum; korkmak sizi bir kısır döngüye sokar..eski aşklarını unutamamak, eski kötü deneyimlerin tekrarlanmasından korkmak, sorumluluk almak istememek, bağlılık korkusu, falan filan, her neyse o sorun, bir daha karşınıza asla çıkmayacak bir kadını bu sebepten kaybediyor olabilirsiniz, benden söylemesi...

ha bir de bu var tabii..biz sürekli "catch" olduğumuzu düşünürken, belki de bu garip erkek topluluğu için hiç de öyle değiliz..ama değilsek de, sorarım, kimdir o "catch"?

neyse...

dün gördüğüm rüya ya da rüyalar güzeldi..ya tek bir rüya iki parçadan oluşuyordu, ya da iki ayrı rüyanın da teması aynıydı : evlilik.

ve bekar kadının rüyada kendini gelinlikle görmesi evleneceğine işaretmiş...rüyada bunun kim olduğunu bile biliyordum, ama rüyada bile inanamıyordum.

1 Temmuz 2010 Perşembe

bir de...

pazar sabahından beri ucube gibi hissetmemin bilimsel bir açıklaması var mıdır?
ben de onun gibi olmak istiyorum,
hep gider gibi..