29 Ağustos 2013 Perşembe

"en büyük tehlike huzurlu yerdir, mezardır orası.."

sanki bilmiyormuşum gibi, sanki 20'lerin ikinci yarısı o toprağı eşeleyerek geçmemiş gibi..

benden önce öğrenenler, arkalarına bakmadan gittiler.

19 Ağustos 2013 Pazartesi

biranın bittiği, içme isteğimin bitmediği anın çelişkisi..çıkıp alamayacak kadar sarhoş, daha fazla sarhoş olmak isteyecek kadar doluyum.

sadece bir kaç gün önce, gecenin zifiri karanlığında, kendimi denize atıp, yıldızları izlediğim o mükemmel anın çok uzağındayım.ama yine de şortumdan çıkan kumlar en azından o anların gerçekten varolduğunu hatırlatıyor bana.ve şükrediyorum, kendimi yaşayabildiğim için, kısıtlı bir zaman diliminde de olsa...hayatın iş-ev ve belki biraz "sosyalleşme"den ibaret olmadığının farkında olduğum için..

ve böyle bir şeyler işte...

bir de, orada yaşanan tüm romantizmin üstüne çöken, mevsimlerdir içimde sakladığım o aşk her sabah kendini hatırlatmasa...

belki kısa bir süre sonra çok güzel bir göl kenarında yaşıyor olacağım, ve sanki o zaman ne artık başkasını seven o adam, ne de 1 günlük bir kadın için beni hayatından çıkaran eski dostun hayaleti olacak içimde...
sadece göl, ağaçlar, ve bilmediğim kaldırımlar...

en sevdiklerimden birinin az kalsın öldüğü, küçük bir kızın benim yaptığım bir binadan düşüp ucuz kurtulduğu, ve sabitlerimin bile içimi çalkaladığı günlerin şarkısıdır :




2 Mayıs 2013 Perşembe

teargas



dün ilk defa insandan korktum.belki zamanında yapmış olsaydım beni çok küçük yaşlarımda derin yaralayan, yıpratan, hala kırıntılarını temizlemeye çalıştığım o olay hiç yaşanmamış olacakken, biraz geç oldu gerçi...
dün istanbul'un, varlığını sadece gazetelerden, haberlerden bildiğim köşelerine gittim.1 mayıs sebebiyle bütün yollar kapalıydı ve ben ara sokaklardan ısrarla gitmem gereken yere varmaya çalışıyordum.bir anda kendimi ellerinde taşlar sopalar, ağızları burunları etrafta sürekli atılan biber gazlarından korunmak için sarılı kalabalık bir grubun arasından geçerken buldum kendimi..bir tanesi elinde kocaman bir taşla yolun kenarında duruyordu, gözgöze geldik..korktuğumu hissettirmek istemedim, son derece yavaş yanlarından sıyrıldım geçtim.her yerde cam kırıkları vardı..sonunda arabayı parkettim ve artık yürümem gerekti..farklı bi gezegendeymişim gibi, etrafta ya gaz maskeli polisler, ya ağızları sarılı adamlar...sonunda gideceğim yere geldim, sokağın başında kalabalık bir grup...nefretle önlerine gelen her şeyi parçalıyor, yıkıyorlar, kırıyorlardı..bu sefer yaya olarak aralarından geçmem gerekti...
günü hatrı sayılır miktarda biber gazı ziyafetiyle tamamladıktan sonra sahile gittim, bir bira iyi gelir diye...sağımda biri kız iki erkek bir arkadaş grubu oturuyordu gençten..ibo şarkıları dinleyip ellerinde baya kaliteli görünen bir fotoğraf makinesiyle etrafı çekiyorlardı, hatta biri gayet bilgili, iso'ydu, diyaframdı, yanındakine bir şeyler anlatıyordu.o müziğin farklı yerden geldiğini düşünmek istedim..hayır...sonra soluma 4-5 kişilik bir kız grubu oturdu, belki benden 3-5 yaş küçüklerdi..bakımlı, normal giyimli...denize bir şey düştüğünü duyup kafamı çevirdim, bira şişesi...kazara düştüğünü umdum...sonra bir tane daha..içlerinden biri "atma" dedi, atan da "ne olacak ya.."....bu insanlar burada oturuyor olamazlar diye düşündüm...nitekim aralarında metrobüs saatlerini konuşmaya başladılar...kalktılar, "atma" diyen arkadaşlarının "bırak" ısrarlarına rağmen içtiği bira şişesini aldı, ve gittiler.sonra etrafıma baktım..her yer bırakılmış torbalar, bira şişleriyle doluydu...en uzak çöp ise belki 20 metre uzaklıkta...

insanları bu hale ne getiriyor? bu kadar nefreti besleyen şey sadece yanlış politikalar olabilir mi? bu insanlar kendileriyle nasıl yaşıyorlar?

geceyi, yatağımda, ilk üretilen plastiğin hala doğada olduğunu düşünerek sonlandırdım.

insanlıktan gerçekten umudum yok..

1 Ocak 2013 Salı

sayılar yıllar falan...

bir yerden sonra sadece hayatta kalanlara şükretmekten ibaret mi oluyor yeni yıl mutluluğu...

bir de bekle...bekle dur...o en özlediğin ses arar mı diye..ve bu beklentiyle yüzünü buruşturmuş bir kenarda telefonuna bakarken annen gelsin, "neden arasın ki, sevgili değilsiniz, arkadaş değilsiniz" desin...en arkadaş, en sevgili olmak istediğin insanla tek iletişiminin aptal bir anlık mesajlaşma programında en son hangi saatte çevrimiçi olduğuna bakmaktan ibaret olduğunu varsayarsak, hakkaten, neymiş ki bu yeni yıl?

2012 hayatımın en şerefsiz yılıydı, gösterip de vermeyeniydi, hatta belki verip de geri alandı...

2012 hayatımda en güzel girdiğim seneydi, en eksiksiz...

beklediğim herşey 2012'de kaldı.

2013'ten tek bir umudum varsa, o da, şu modda olmama rağmen 6 saat aralıksız gülmemdendir.



yeni yıl sana, beklediğin, istediğin, ihtiyacın olan her şeyi getirsin...


bana da...

20 Kasım 2012 Salı

1



1 ne az..ne çok...

1'in içine sığanlar, bir başlangıç, bir gelişme, bir sonuç, bir gelişme, bir sonuç daha..

1'li bir zaman önce, 1 pazar günü, sıradan 1 sabaha uyanmışken, 1 mail gelir 1'inden..1'den gün değişir, günler değişir, uyanmak değişir, uyumak değişir...mesafe kavramı değişir, zaman değişir.1 ay başka 1 şey ifade eder..sonra 1 gece 1 taksi durur barın kapısında..içinden 1'i iner, 1 yüzyıldır görmediğin 1 dost gibi gelir.ne olursa 1 bar masasında, 1 kaç bira eşliğinde, 1 saat içinde olur.1 gece onlarcasıyla çarpılır, etkisi kat be kat büyür..ve 1 gün, 1 cümleyle sonu gelir..
ve neticede tüm bunlardan 1 sene sonra, o günün 1.senesinde tüm bunlar 1'er 1'er tekrar yaşanır hafızada...
1 sene...ne kadar uzun bir zaman, ama nasıl dün gibi..

bu da böyle 1 gün...

28 Ekim 2012 Pazar

saat 3..
4 mevsim geçmiş.
ve 1.5 ay...
1 şişe şaraptan biraz fazlası...
hala "neden?" diye soruyorsan, bir nedeni gerçekten olmalı..
hala aynı anlarda dolaşıyorsan bir "nasıl"ı olmalı...
hala özlüyorsan, istiyorsan, seviyorsan, bir sebebi olmalı..
en az sonbaharda düşen yaprak kadar doğal.
şarap..hepsi ondan değil mi?
yoksa aslında özlediğin biri yok.herşey normal.herşey istediğin gibi.

14 Eylül 2012 Cuma

-7


buyrun işte en güzel örneği..zaman geçmez sanırsınız ama bir bakmışsınız o en heyecanla beklediğiniz günün üzerinden 7 gün, bir büyük kalp acısı, bir kaç litre gözyaşı geçmiş.neymiş, demek zaman geçiyormuş.öyle bir şeyi çok beklemeye de gerek yokmuş.çünkü neden, "iyi şeyler birdenbire olur"muş..bir kez daha bunu hatırlamak iyi oldu.
şu an geriye saydığım tek ve son şey, datça'nın iyileştirici sularına adım atacağım an..27 saat kadar..ne zaman iyileştirmedi ki..
beynimin bir kıyısına sakladığım o gülümseyi buruşturup sıkıştırdım..çünkü şu an hiçbişi onun kadar güzel değil.