30 Ocak 2009 Cuma


Keşke rakundan sonra beni üzen bir şey olmasaydı...

Ben tüm tanıdıklarıma iletmiş olsam da, burada belki tanımadığım 3-5 kişiye denk gelir umuduyla paylaşmak istiyorum.Nehir adındaki bu minik, güzel çocuğun tedavisi için yardım kampanyası var.Sabancı Üniversitesi'ni aradım, kampanya gerçektir.Lütfen az da olsa yardım edin.Damlaya damlaya göl olur ve güzel kız bu korkunç hastalıktan kurtulur...

29 Ocak 2009 Perşembe

Rakundan beri beni güldüren, heyecanlandıran, üzen, sevindiren hiç bir şey olmadı.

Dün gece alarmımı kurarken, 29.01.2009 tarihini görünce 2009'un asal olup olmadığını düşündüm.Teker teker bölünebilme kurallarını düşündüm.7'ye bölünebilme kuralını hatırlamadığım için telefonumu elime alıp, 2009'u 7'ye böldüm.Cevap şaşırtıcı, 287...Ve sonra rahat bir uyku çektim.

İyi ki varsın rakun...

27 Ocak 2009 Salı




Hürriyet.com'dan aldığım habere göre, Rusya'da bir adam bir rakuna tecavüz etmeye kalkmış ve rakun adamın penisini koparmış.Bu süper ilahi adalet hikayesinin baş kahramanı rakun huzurlarınızda...(Tabii eminim bu rakun o rakun değildir de, öyle düşünmek istiyorum.)
Keşke blogumda müzik çalabilsem...Vardır bir yolu belki, ya da olacaktır...Şimdilik sadece tavsiyeyle yetinelim o zaman ve Ebru'nun yolladığı Clara Luzia'yı dinleyelim.Mümkünse hayal kurmayalım, biraz sürükleyici bir müzik...Adada ulaşılamayan turuncu bir evi, balkonunda bir ilkbahar gecesi kocaman bir hırkayla içilecek şarabı (Bazı anlar o kadar özeldir ki seneler öncesinden alıp, gelecek hayalinize taşımış bulursunuz kendinizi...), durup dururken gülümsemelere yol açacak deniz manzarasını, lodos kokusunu hatırlatır.

Evet belki de vazgeçtim dinlemeyin, eğer zaten o huzurlu evde hali hazırda turuncu bir yaşamınız yoksa...

23 Ocak 2009 Cuma

Bu sabah Bekir Coşkun okumak her zamankinden fazla dokundu...

Neden mi?

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/10836782.asp?yazarid=2&gid=61

Durduğum ve sustuğum için...

22 Ocak 2009 Perşembe

Bir de bugün gaipten lahmacun kokusu alıyorum...Ama sanki yemişim de o kötü koku kalmış gibi...Bugün herkes lahmacun kokuyordu sanki, şimdi de ben kokuyorum, ama yanına yaklaşmadım.Nedir acaba durumun vahameti?



Bugün izlediğim en acıklı şey...

Bu kadar üzüleceğimi düşünmezdim.Bu insanlara kızdım mı, onu bile bilmiyorum...

19 Ocak 2009 Pazartesi

Huuu?Ya da uuuu...

Üsküp'e gidiyorum.

Hayırlısı olsun.

Amin.

12 Ocak 2009 Pazartesi

The Gooooonies !!!



Veee hayatımın filmini buldum!Buradan Emrah ve Mehmet arkadaşımlara ne kadar teşekkür etsem az.Çocukken, şu vhs-beta kasetlerin olduğu zamanlarda, bu filmi neredeyse her hafta kiralar ve izlerdim.Filmi arama sürecinde filmle ilgili hiç bir şey hatırlamamış olsam da, filmi izlerken replikler dün gibi aklımda beliriverdi.Tabii o zamanlar bilmez, anlamazdık da, bu bir Spielberg filmiymiş.

Efendim filmde bir avuç velet, evin tavan arasında buldukları eski bir haritada bahsedilen definenin peşine düşerler.Tabii ki her define filminde olduğu gibi, yalnız değillerdir.3 kardeş ve bir anneden oluşan İtalyan ailesi de işin içine girer.3 kardeşten bir tanesi (Sloth), filmin en sevdiğim karakteri olup, ailenin geri kalanı gibi kötü kalpli olmamakla beraber, yıllarca bodrum katında, korkunç görünümü yüzünden ailesi tarafından saklanmakta ve kötü muamele görmektedir.(Ayrıca ailenin kötü kalpli elemanları da çok sevimliler, belirtmekte fayda var.)



Sloth

Velet tayfasına gelince, klasik olarak, bir şişko, bir dahi, bir meraklı, bir artist ve bir yakışıklı delikanlı, ve biri gözlüklü, diğeri cheerleader olmak üzere 2 bayan var.
Ben meraklı olanı beğenirdim küçükken, diş telleri vardı.Aslında abisi daha yakışıklı ama herhalde o yaşımda bana büyük gelmiş.

Neyse...Bu muhteşem filmi izlemeyen çocuk olduğunu zannetmiyorum, ama sanırım şu yaşımızda izlemek çok daha fazla şey ifade edeceğinden, şiddetle tavsiye ediyorum.

5 Ocak 2009 Pazartesi

Yazmak ne garip bir ihtiyaç...Ve ihtiyaç duyarken bile yazamamak...Ağlamak isterken ağlayamamak gibi rahatsız edici...Bu kadar işte...İçim düşüncelerle boğulmuşken, kurabildiğim cümle sayısı 3 (sayıyla üç).