30 Aralık 2010 Perşembe

2010 yılı raporu

veee beklenen yazı geldi...benden başka bekleyeni de yoktu ama olsun..bu sene benim için o kadar güzel ve heyecanlı geçti ki gerçekten belki de hayatımda ilk kez bir seneyi bu kadar sevdim diyebilirim..hiç bitmese hatta..

bir kere yılbaşından önceki günlerde o kadar mutsuzdum ki hiç bir program yapmadım..zaten t.'siz geçireceğim ilk yılbaşıydı..gerçekten mutsuzdum.annemlerdeki normal bir aile yemeğinin ardından gökhan'lara gittim.t. de ordaydı..oradan çıkıp deli gibi ağladım yazacaktım ama o geceki göz makyajımın ne kadar güzel olduğunu hatırlayınca ağlamış olamam diye düşündüm..kim bilir, belki de ağlamadım.sonra zep'le sangria'ya gidelim dedik..meğersem program yapmayan 2 arkadaşımız daha varmış ve yek ve ilker de bize katıldılar..sangria'nın yanındaki mağazanın önünde içtik, deli gibi güldük ve eğlendik..hiç planlanmamış bir yılbaşı gecesi bizim için unutulmaz oldu.o geceyi hala konuşuruz...sonra onur geldi motoruyla..sevgilimle motorla gezmeyi özledim dedim..beni motoruyla gezdirdi..çok güzeldi..gerçekten insanın hayatından bir kişinin çıkması, dostlarının değerini daha iyi anlamasına yardımcı oluyor..(yılın ilk günü bu kadar uzun sürdüyse bu 2010 raporu çok uzun olabilir korktum.)

ocak ayında t. beni son kez üzdü.2 hafta boyunca bulunduğum her ortamda ağladığımı hatırlıyorum..uyuyamadığım (çünkü gözümü kapattığımda onu o kızla görüyordum)geceleri..sonra bir dilek tuttum salondaki çam ağacımda..ocak ayında bir arkadaşım sayesinde tanıştığım, telefonda fal bakan bir abla bana bir gece dedi ki, "silkelen kebe..makyaj yap, kendine bak, dik yürü, ağlayacaksan evinde ağla..'O' çok yakında gelecek.."..ve ben nasıl olduysa bu tavsiyeye uydum..

ve meşhur 2 şubat günü geldi çattı..facebook'ta tanımadığım hiç bir insanın arkadaşlık isteğini kabul etmediğim için önce onu reddettim..sonra baktım, "ne yapıyorum lan ben" diyip bu sefer ben gönderdim bir arkadaşlık isteği..ve böyle başladı her şey..her şey derken, gerçekten yeniden doğmak gibiydi benim için..gerçi bu güzel tanışmaya rağmen o hafta sonu evdeki partide bir ağlama krizine tutuldum..sanırım bir daha o kadar ağlamadım 2010'da, umarım bir daha hayatımda öyle ağlamam.fotoğrafı da aşağıdadır..herkes beni güldürmeye çalışırken çok eğleniyor ve ben orada ağlamaktan nefes alamıyorum.



ama sonra 2 şubat'ta hayatıma giren o sihirli değneğin etkisi şiddetlendi..

güzel bir duyguya kapıldım..ve çanakkale turlarım başladı..bir daha asla yaşayacağıma inanmadığım bir şeydi..neydi bilmiyorum, güzel bir şeydi.o geldi, ben gittim, o geldi, ben gittim..ve bitti.arkasında hiç bir kırgınlık, üzüntü, kızgınlık bırakmadan..her insan öyle olsaydı bu dünya daha güzel bir yer olurdu.vecihi'nin yeri her zaman başka kalacak bende..

ve 2010'un en önemli 2. olayı..bir gün ofiste hayatımdan nefret ederken aklıma bir zamanlar dalma hayallerim olduğu geldi.ve sezonun ilk kursuna katıldım.mayıs ayında 1 yıldız balıkadam oldum.deniz benim için bambaşka bir deneyim oldu.o sihirli değneğin kendini gösterdiği başka bir yer bu konu..dalmak beni mutlu bir insan yaptı..keşke sürekli yapılabilen bir spor olsa..

ve yazın seneleeer sonra kızlarla tatile çıktık..bu gerçekten başka bir şey..ben yine kumsalda güneşlenirken herkesten gizli yüz üstü yatarken baya bir ağladığımı hatırladım şimdi..ama tatil çok güzeldi..

sonra datça'ya 2. kez babaannemi alıp getirme göreviyle gönderildim..o 3 gün de ayrı güzeldi..sakinlemiş kumsalda, tek başıma uzanıp, şnorkel yapmak, dalmak, çıkmak, kurumadan tekrar dalmak..ve senelerdir gitmek istediğim uzaktaki o kumsala çıktım.tek başıma uzandım..karayla ulaşımı olmayan bir koyda öyle yürüdüm, uzandım..hayal kurdum, kendi kendime gülümsedim hep..aşağıdaki fotoda soldaki kırmızı nokta oluyor..



sonra o çok meşhur kızıldeniz tatilim var..ve yazarken bir kez daha farkettim, 2010 seyahat yılım olmuş, lütfen artık her senem böyle geçsin...

ve 2010'a girerken çam ağacıma astığım dileğim 2 şubat'ta gerçekleşmeye başlamış olmasına rağmen tam olarak kızıldeniz tatilinde gerçekleşti diyebilirim.yeni yıla yanımda olmasa da, hatta bu ara yaşanan tatsızlıklardan ne olacağımızı bilmesem de yeni bir sevgiliyle giriyorum.hayırlara vesile..küsler barışsın, kalpler kırılmasın, sevenler ayrılmasın yeni yılda.

aslında 2010 şunca paragrafı 5'e katlasam anlatamayacağım kadar güzeldi sanırım.2011'in bundan da güzel olmasını diliyorum..herkes için..
her ne olursa olsun, en önemli şey, gönül rahatlığıyla "elimden geleni yaptım" diyebilmektir.zaten insanların yüzünden anlarsınız bunu..elinden geleni yapanın yüzünde hüzün de olsa bir rahatlık, elinden geleni yapmayanda ise huzursuzluk vardır.elinden geleni yapan pişmanlık duygusundan da muaftır.oh nays.

valla içim rahat, hep rahat oldu..

29 Aralık 2010 Çarşamba

ergün kankam geçenlerde çok motive olamadığımı düşündüğüm ilişkimden bahsederken dedi ki, bir ilişki bir yere gidecekse o ilişki için ağlanmalıdır..o an öyle olmasa keşke dedim, her şey çok güzel başlasa ve aynen öyle devam etse, o zaman da "happily ever after" olmaz mı?teorik olarak olabildiğini varsaysak bile, 2 gündür ergün'ün ne demek istediğini daha iyi anlıyorum..kaybetme korkusu...mesela yastığa başımı koyduğumda, başımı o yastığa yaslamak istemediğimi düşününce nefes alamıyorum..dönüp telefonuma bakıyorum..arasa duyacağımı bile bile hiç sesini duymadığım telefonun ekranına bir süre salak salak bakıyorum..sonra son mesajımı okuyorum, "onu bu kadar kıracak kadar kötü müydü gerçekten?"..ya da o gerçekten "kaybetme korkusu olmayan" korkusuz taraf mı?
dün kendimi tüm olumsuz düşüncelerle ona karşı doldurmuş bir sinir halindeyken tuvalete gittim.kapının arkasında asılı bir kilo çizelgem vardır..baktım üstünde asılı kalemin yeri değişmiş..2 hafta sonra farketmem garip oldu ama kalemin durduğu sayfayı açtım..

lavabo - temizlendi (check)
ayna - temizlendi (check)
yer - temizlendi (check)
klozet - temizlendi (check)

imza, m.a.

ve kebe bir kez daha erkekleri ne kadar anlamadığını farkeder.

Cocoon - "Oh My God" from Seduce Management on Vimeo.



pembe fil kankamdan nefis bir şarkı ve video..

bugün hayatımın bir çok gününde olduğu gibi adada olmak istiyorum..hava çok soğuk ama olsun..deniz manzaralı bi otel odasında oturmayı bile o kadar isterdim ki..ya da denizin dibindeki o nargilecide oturup nargile içip kitap okumak..

kar yağsın..hatta böyle dizlerimize kadar..

26 Aralık 2010 Pazar

bazı tespitler

1. bozo'nun ayak sesleri ve bir şey kemirirken çıkardığı sesler beni sinirlendiriyor.

2. ne için sinirlendiğimin önemi yok ama her sinirlendiğimde o an ne yapıyorsam duruyorum, derin bir nefes alıp ya çenemin altındaki tüyleri yoluyorum(testosteron çeneme vuruyor napiim..), ya tırnak etlerimi yiyorum (yeni maniküre gitmiş olsam bile), ya da sırtımdaki sivilceleri yolmaya çalışıyorum (biraz ters oluyor).

3. kendimle ve hayatımla ilgili her güzel şeyi sabote etme konusunda bir takıntım var.
örnek 1: dalıştan geldiğimde herkesin "aa kilo vermişsin" dediği ve benim de aynaya bakıp bakıp sırıttığım bedenime kaybettiği kiloları fazlasıyla geri kazandırdım sadece 1 ayda.
örnek 2: melek gibi davranan sevgiliyi bezdirme çabaları..hatta belki kilo alma eğilimi de bundandır..

4. terapiye ihtiyacım olabilir..ama olmayadabilir..yani aslında...(erkek arkadaşım güzel taklit yapar.)

22 Aralık 2010 Çarşamba

kebe kadar taş düşsün başınıza e mi!

kebe halleder..söyle kebe yapsın..kebenin işi o..bundan kebe sorumluydu..bu benim işim değil kebeye söyleyin..

ve akabinde..kebe, küçücük bir işi bile beceremedin, ben olsam kendimi değerlendirirdim acaba ne kadar başarılıyım diye..

bıktım sizden de kebenizden de...

bir piyango çıksa, tüm borçlarımı kapasam, gitsem patronuma ve müdürüme, buyrun bu da istifam, bulun yerime birini desem..onlar da hem mimari tasarım, hem metraj, hem bütçe, hem planlama, hem fransızca tercüme yapabilecek, tüm belediye, iski miski gibi yasal işlerin peşinde oradan oraya koşturacak, şantiye-ofis arası mekik dokuyacak, hafta sonu çalışacak, üstüne bir de patronunun köpeğinin arkasından kakasını ve her türlü dağınıklığını temizleyecek birini bulsunlar.hah bir de bulurlarsa bu maaşı teklif etsinler..yazarken güldüm valla.ups pardon, bir de tüm bunların yanında her bokta şamar oğlanı olarak kullanılacak olması da cabası..

"ohh kebap, babasının yanında çalışıyor ne rahat" diye düşünen bütün insanların bir gün benim çalışma koşullarımda çalışmalarını can-ı gönülden temenni ediyorum.

insanın kıymetinin bilinmemesi ne kadar kötü..

20 Aralık 2010 Pazartesi

günün sorusu




çiğ köfte kokar mı?

bence kokuyorum.

neden yedim ki şimdi püf..

19 Aralık 2010 Pazar

romantizm

kankuşla çam ağacı hazırlayıp, bittikten sonra ışıklarının karşısına kurulup bira ve çay içmek..

geçen sene bir dilek tutmuştum, dilek gerçekleştiği halde bez parçam duruyor şimdilik, bu gece kaldırıp yeni yıl gecesi yeni bir dilek tutacağım..

oyh..çok şükür..

kd lang - so in love



Strange dear, but true dear
When I'm close to you, dear
The stars fill the sky
So in love with you am I

Even without you
My arms fold about you
You know, darling why
So in love with you am I

In love with the night mysterious
The night when you first were there
In love with my joy delirious
When I knew that you could care

So taunt me, and hurt me
Deceive me, desert me
I'm yours till I die
So in love
So in love
So in love with you, my love, am I

18 Aralık 2010 Cumartesi

jason mraz - life is wonderful



gerçi şu muhteşem tatilde en çok dinlediğim şarkısı "i'm yours"tu..ama bu şarkıyı günün şarkısı ilan ediyorum..bugün gerçekten her şey çok güzel geliyor..özsüt'ün cheesecake'i hariç..özsüt'ün cheesecake'ini çok severdim, çok uzun zamandır yememiştim, bugün bir yeme gafletinde bulundum, ı ıh..bitmiştir..belki de artık hayatımda cheesecake'den daha tatlı şeyler olduğu için ilgim azaldı.

ah laalalalala life is wonderful...

13 Aralık 2010 Pazartesi

bir tek sen anlarsın - acil servis



bu grubu pek bir severim..epeydir gitmedim programa..en son gidişim yine bol ağlamalı olmuştu çünkü..aylaaar önce..hatta yıl olmuştur belki evet..

aklıma 2 gün geliyor acil servis'in ismini bile duysam..

birincisi 11 aralık 2006 gecesi..ölmüş birini nasıl özlersiniz..hayata dönse karşınıza çıksa sarılsanız nasıl hissedebilirsiniz..işte öyle hissetmiştim o gece..elimi tuttuğunda hala canım yanıyordu, ama mutluydum..ve bunu anlatan bir fotoğraf vardır..o yüz ifadem, komik, ama acıklı..

sonra hangi gün olduğunu hatırlamadığım bir 2009 haziran gecesi vardı yine acil servis'te..ilker "yeter artık kraliçem, eğlenmeye gidiyoruz!" diye beni zorla dışarı çıkarmış ve kadıköy'e götürmüştü.o geceye dair çok az şey hatırlıyorum..kendimi tuvalete kapatıp bağırarak ağlayışım, tuvaletteki kızlardan birinin "lütfen dışarı çık..neden ağlıyorsun..lütfen çık artık" diye ben çıkana kadar ısrar etmesi, ben çıkınca tanımadığım o kıza sarılışım, o tanımadığım kızın en yakın arkadaşımmış gibi hiç bişi demeden bana sarılıp sırtımı sıvazlaması..ben sakinleşene kadar..sonra nefes almam için dışarı çıkmaya ikna edişi..sonra ilker'in arkadaşları olan diğer kızların yanıma gelmesi, shaft'ın önünde hepsinin kendi ayrılık hikayelerini anlatması, onlardan aldığım o "bir gün geçecek" enerjisi..sonra ilker'le taksiye binişimiz..takside ilker'e sarılıp ağlayışım..ve caddebostan sahilde hava aydınlanana kadar oturmamız..

işte acil servis bana bunları hatırlatıyor..bu yüzden gidemiyorum belki artık shaft'a..

9 Aralık 2010 Perşembe

av mevsimi

çok kafamı karıştırdı bu film..iyi bir film diyebilirim ama sevdim mi, bilemiyorum..tek bildiğim çok çok çok uzun zaman sonra tekrar nefes darlığı problemi yaşamama sebep olmuştur.
filmin başlangıç sahnesi çok şey vadetmiştir ama bitmek bilmedi..

bir de..metro, alışveriş merkezi, sinema gibi yürüyen merdivenli yerlerde yaşadığım bir problemi yeri gelmemişken getirmek istiyorum.ey sevgili yürüyen merdiven yolcusu, derdin ne, neden önündeki insanın dibine girersin, bir basamak aşağıda ya da yukarıda olsan daha geç kalmazsın gideceğin yere.off yani!

7 Aralık 2010 Salı

ruh halleri

bu insan psikolojisi çok garip bir şey..hani çok anladığımdan falan değil..ama insan etrafını ve kendini gözlemleyince çok ilginç çıkarımlar elde edebiliyor.
mesela bugün güvensizliğin ve umursamazlığın da bir çeşit savunma mekanizması olduğunu keşfettim..ve umarım bu güçlü kalkanın mukavemetinin azalması yarın öbür gün yeni bir hayal kırıklığı doğurmaz..

çok basit hayaller kurduk bugün..sanki 3 gün çok uzun bir süreymiş gibi...yapılacak onlarca şey varken, eminönü'nde balık ekmek yerken balık gibi bir süre denize bakacağımı biliyorum azından..

kardeşim küçükken zaman algısı olmadığı için "babam ne zaman gelecek" sorusuna verdiğimiz cevap geldi aklıma : yatçaz, kalkçaz, yatçaz, kalkçaz, yatçaz, kalkçaz..

bugün cam bile sildim..o kadar garip bir ruh halindeyim.

6 Aralık 2010 Pazartesi

going the distance



bu filmle ilgili daha önce yazmıştım..şimdi daha bir anlam kazandı..özellikle drew barrymore'un şu telefon sahnesi..
her şey bir yana, hayat bu filmdeki gibi kolay değil zira örf-adet-geleneklerimize ve aile yapımıza göre 28 yaşına gelmiş bir insanın hala "nereye, kimle" sorularına maruz kalmadan istanbul dışına çıkması pek mümkün değil..ne fena değil mi...

bir şarkı yazabilseydim - bölüm 9 -badem, gittiğinden beri

badem yine yapmış yapacağını..bu şarkı şu an bile bana bunu hissettiriyorsa iyi ki 1 sene önce yokmuş diyebiliyorum sadece..bir de zeynep casalini var düette..çok beğenirim bu kadının sesini, ve şarkıya da çok yakışmış..

evet, sadece güzel bir şarkı..ve kaçıp ağlayacak bir yer olmuyor her zaman..

-----



----

Yokluğun yakın, varlığın uzak..
Gittiğinden beri geceler kör tuzak.
Göz göre göre gönderdim ellere…
Vazgeçmedin sen hep döndün bu kalpsize..

Soldu gözlerim, ve bitti sözlerim
Gittiğinden beri yolunu gözlerim.
Kapandı kapılar, açıldı yaralar.
Gittiğinden beri acıdır anılar,
Acıtır anılar.

Yokluğun yeter, bu çektiğim günah.
Gittiğimden beri geceler simsiyah.
Gözlerim nehir ağlar şehir şehir.
Sensiz bu yerlerde hatıralar zehir.

Soldu gözlerim, ve bitti sözlerim
Gittiğimden beri yaralı yüreğim.
Kapandı kapılar, açıldı yaralar.
Gittiğimden beri acıdır anılar,
Acıtır anılar.

Sonsuza bile giderdim seninle,
Hep vazgeçtin benden şimdi sana güle güle.. !


Soldu gözlerim, ve bitti sözlerim
Gittiğinden beri yolunu gözlerim.
Kapandı kapılar, açıldı yaralar.
Gittiğinden beri acıdır anılar!

Soldu gözlerim, ve bitti sözlerim
Gittiğimden beri yaralı yüreğim.
Kapandı kapılar, açıldı yaralar.
Gittiğinden beri acıdır anılar,
Acıtır anılar.

3 Aralık 2010 Cuma

uff bu nasıl bir özlem!

herhalde 1 sene olmuş..bugün o bigmac'i yerken beynimde yıldızlar döndü...çanlar çaldı..uff..pişman değilim!çok güzeldi sevgili günlük..hiç bitmesin istedim ama bir çırpıda mideye indirdim.

mesela kabak yemeğini niye bu kadar özlemiyorum?ya da kerevizi?bir salatalık yemek için içim içimi yeseydi fena mı olurdu?

insan her zaman doğasına geri dönünce mutlu olabilen bir varlıkken, neden yapay besinlere bu kadar düşkün?hiç düşündünüz mü?düşünecek bir şey yok zaten..dünden beri gözümün önünde ara sıra beliren o krem karamel kadar kısa hayat..

ne bu iştah..

28 Kasım 2010 Pazar

4

etrafa bakınca hayat çok kolay..insanlar için tekrar başlamak mesela..öncesi yokmuş gibi..en azından fotoğraflarına bakınca öyle duruyor..ah ya..burayı okuduğunu söylemeseydi daha neler yazardım..

saçlarım da çirkin oldu zaten..









je ne t'ai jamais dit
mais nous sommes Immortels
pourquoi es tu parti
avant que je te l'apprenne

Le savais tu déjà
avais tu deviné
que des dieux se cachaient
sous nos faces avinées

tous les baisers reçus
savais tu qu'ils duraient
qu'en se mordant la bouche
le gout en revenait

et qu'il y avait du sang
qui ne sècherait pas
tu me donnais la main
pour boire de ce sang là
je ne t'ai jamais dit
mais nous sommes Immortels, Immortels, Immortels

as tu pensé parfois
que rien ne finirait
et qu'on soit là ou pas
quand même on y serait
et toi qui n'est plus là
c'est comme si tu étais
plus immortel que moi
mais je te suis de près
je ne t'ai jamais dit
mais nous sommes Immortels, Immortels, Immortels

26 Kasım 2010 Cuma

i don't want to talk about it..



ben her zaman salaktım bu konularda zaten yeni bir şey değil..bugün arabada eve dönerken bu şarkı çaldı ve ben hatırladım, gerçekten ne kadar salak olduğumu...

fransa'dayken, okuldan çıkmıştık, deli bir sağanak vardı, arabaya koştuk..haftalardır birbirimizin evine gidip geliyor, mum ışıklarında yemekler yiyor, her şeyi beraber yapıyorduk..o yağmurdan sonra arabaya binince, radyoda da bu şarkı çalarken "işte bu an" demiştim..yine o an değilmiş..ve aslında o an hiç gelmeyecekmiş çünkü yanımdaki insanın cinsel tercihi ben değilmişim..bu kadar trajikomik bir olay sonrası insan özgüvenini ve sinyal alıp verme becerisini epeyce sorguluyor.

neyse bir kez daha gördük ki sorgulayacak bir şey yok..ya da ben hulk'a dönüşene kadar var da, sonra karşımdaki adam durup "deli miyim ben ne uğraşacağım" diyip gidiyor.

işin garibi, epeydir telefonumun çalmasını bu kadar istememiştim.

24 Kasım 2010 Çarşamba

son bir ay ve "eat, pray, love"




son bir ayı düşündükçe şaşırıyorum...

yani buraya yazmasaymışım ben de unutmuştum bir ay önceki hayal ve dileklerimi...

bir akşam kendimi çok yalnız hissederken, daha da yalnız hissetmek için beraber gitmek isteyen kimseye haber vermeden "eat, pray, love"ı izlemeye gittim.filmden çıktığımda daha önce gitmediğim bir yere gitmeye son derece kararlıydım.

ve zincirleme reaksiyon orada başladı..annemlerin yunanistan üzerinden makedonya gezisi planı..sonra iptal olması..mısır hayallerim..3 yıldızlı otellerde yer kalmaması...babamın aradaki farkı ödemeyi teklif etmesi..eski sevgilinin yeni sevgilisiyle mısır'a gitme kararı..benim iptal etmem..şansıma tüküreyim dediğim noktada aklıma o hayalimdeki dalış turunun gelmesi..ve son 2 kişilik yerin kalmış olması..birinin ben olması..

ve saçma sapan falcılar.."şu aklındaki kişi olmayacak" diyen insanları dövme ihtiyacı..ve işten arkadaşımın o meşhur lafı.."bir uzun bir kısa yol...yüzük" falan...

julia roberts da seyahatine çıkarken, boşanmasından ve sonrasında başladığı yeni ilişkiyi de yürütememesinden kaçma hissiyle gidiyordu filmde.tıpkısı ben..ve o da ummuyordu dünyanın bir ucunda tanışacağı birini..vay anasını.ben de film gibiyim!

9 aydır bir yere varmayan bir konuyu kapatmamı dileyen arkadaşlarım tatil öncesi toplantısına giderken benden heyecanlılardı.döndüğümde herkes sordu : "ee nasıldı??var mı biri??".."haha yok.."

ve "mütevazi dileklerim" başlıklı yazım..içime mi doğmuş ne..oda arkadaşım ejderhalı yatak örtüsünü serdiğinde anlamalıydım bir işaret olduğunu..akşam eğitim sırasında biri yanıma sıkıştı..zaten sinirliyim..temas sevmiyorum..bir de sürekli soru soruyor falan..biri beni kurtarsın derken..

eat, pray, love...

ve sabahında yunuslar..

"sen yanımdan ayrılma hiç, ben sana yunusları göstereceğim."

rüya gibi bir tatildi..filmin yapımcılarına mı teşekkür etsem, makedonya'ya gitmeyen anneme mi, mısır'a giderek planlarımı alt üst eden eski sevgiliye mi bilemedim..

kozmik güçler..

gerçi...o da burayı keşfedecek değil ya, bu iş "happily ever after" olmaz ama olsun..gittiği yere kadar..

(annem ve babam arasında zamanında "biz ne olacağız" başlıklı bir diyalog geçmiş ve sonucunda "gittiği yere kadar" demişler.)




23 Kasım 2010 Salı

bir de çok hastayım sevgili günlük.herkes bu konuda suçlu olduğumu söylerkene, yine olsa yine yapardım diyorum...dalış sonrası kendimi ıslak mayolarla teknenin önüne serip şarkı söyleyip, müzik dinlemek şu an iğne yerlerimin her acısına değerdi..

sudan çıkmadım...dalış biter, kebe elbisesini çıkarır şnorkele atlar..şnorkel biter..biraz güneşlenip uyuyup tekrar dalış..

hayatımın hiç bir gününün saat 05.30'unda mutlulukla uyanmamıştım.

fotoğraflara bakınca içim gidiyor...sadece tüm bu olanlar için çok şanslı hissediyorum.

her yerde fırtınalar kopuyor...

sokak uçuyor..deli yağmur yağıyor..

ve aklımda, kalbimde, içimde, dışımda, dünyamda, rüyalarımda..her yerde bir fırtınalar kopuyor...

hep de hazırlıksız yakalanırız.

22 Kasım 2010 Pazartesi

susan

susan abla, sen bir acayipsin.


November 19 will be stunning for ANOTHER reason. On that day, Uranus in Pisces will beam golden rays to the Sun in Scorpio, allowing you to get sensational, unexpected help from an authority figure. It's a day when all surprises are happy ones.

Wait! I just thought of another reason that the days surrounding November 19 will be extra special! It will fall so close to the fantastically special full moon, November 21. All full moons have a four-day area of influence before or after, so November 19 falls within that golden circle.

Romance seems to be tied closely to travel this month, either to draw closer to someone you love, or to find someone new, perhaps while in transit. With Jupiter back in Pisces this month, you are under sterling, exceedingly rare vibrations to meet an important love interest.

From late November through mid-January, if you are single, plan to circulate - the one person you meet might change your life forever. Are you attached? You've been through many relationship difficulties since late 2007, but that phase is now over. If you are still together, it seems your relationship is very solid. If you broke up, you won't likely see a repeat of the difficulties you endured again - not now, not later, and not ever. In all ways, life is about to brighten in a very exciting way. Dear Pisces, this is your time!

This month your best chances for love will occur on: November 4 (especially if dating or attached), 5, 6, 14, 15, 18, 19, 20-21, and 25.

21 Kasım 2010 Pazar

pastırma yazı aşkı

(not : pastırma yazı aşkı pembe fil'in bugün durum üzerine ürettiği güzel tanım)

güzel şeylerin bile kötü yanı var, mesela çabuk bitiyorlar.bir de ne kadar güzelse zaman o kadar hızlanıyor.

bence hayat hep bir flörtün son 3, ilişkinin ilk 3 günü gibi geçmeli..yorucu ama güzel bir hayat olmaz mıydı?

hayatımın tatili olacak dediğim tatile yüzüm 5 karış gittim..thanks to ex-habibi.önce epey sinirliydim duruma..işe bak, terkedilen ben, yeni sevgili yapıp beraber tatile giden o, yalnız tatile giden yine ben..ama orada yine o görmediğim sihirli değnek girdi devreye..bu noktada yüce rabbimden özür diliyorum, bu tatil olayında çok yüklendim ona, ama başka planları varmış benim için..bundan sonra hiç kızmayacağım sana yüce rabbim, ben sen bana yukarıdan bakıp eğleniyorsun zannederken aslında gerçekten güzel planlar yapıyormuşsun.

bir kız ve bir erkek yıldızlar altında oturmaya görsün, konuşulacak bir şey yokmuş gibi yok "o kutup yıldızı mı?", yok "küçük ayı nerde?"..acaba kaç yüz yıldır devam ediyor bu?insanlık tarihinin başından beri racon bu mudur?bence artık değişmeli..

kızıldeniz'in ortasında, etrafta tek bir kara parçası görünmez ve ay dolunaya doğru gittiği için parıl parıl parlarken yıldız kaydı.aklıma 5 sene önce benzer bir durumda tuttuğum dilek geldi, ve ben dilek tutmadım.
hayat ve süprizleri hakkında 40 yazı daha yazabilirim ve hepsinin içeriği bomboş olur.ben şimdi gözlerimi kapatıp bu haftayı tekrar yaşayacağım..gerçi tüm haftanın yorgunluğu ve dün gecenin 3 saatlik rüzgarlı uykusu sonrası ilk 15 saniyede uyuyakalma riskim büyük.

ben bunun için yaratılmışım sanırım.ben denize aitim.

10 Kasım 2010 Çarşamba

en güzel aşk şiiri

12-13 yaşlarımdan..

not : yazım hatası yoktur, aslı gibidir.

------


death is my life if you don't love me
everything is you if you aren't here
give me your heart please, i need that
rain is my freind when walk only one on these streets

take me away somewhere
you don't need an airplane if i'm in your arms
sea isn't problem for us
lay your hands on me, i need that
and kiss me, please

rock is our music, you know
do you know that love is our freind?
and it's for me and you
never forget me, i won't forget you.

10 kasım..

ağlarım hep 10 kasımlarda...hele ki geçen sene 10 kasım'da köprü yolunda trafikteydim saat 9'u 5 geçe.arabadan indim.gözlerimden yaşlar akıyordu ama ben duruyordum.herkes durmuştu.o acıklı siren sesi dışında bir ses yoktu koca otoyolda, ve dünya durmuştu.sonra arabaya bindim..rock fm'de metehan ve mesut'un programı vardı, hangisi olduğunu hatırlamıyorum ama atatürk'ün en sevdiği türkülerden birini çaldılar.ben deli gibi ağladım..çok şey hissettim ama en yoğun duygu utançtı belki de..

bugün ofisteydim 9'u 5 geçe.balkona çıktım.karşı sitenin güvenlik görevlileri bayrağı indirdiler, saygı duruşuna geçtiler.yine aynı yerde 3 kişi taksi bekliyordu.birbirleriyle konuşup oradan oraya yürüyorlar, gelen arabalara bakıyorlardı..sonra başka bir kadın, iki elinde de ağır ve yüklü poşetlerle durdu kaldırımın ortasında..arabalar geçip gittiler..durmadı kimse..çok mu yokuş geldi bilmiyorum, ama ağlamadım, sadece sinirlendim.

kabul ediyorum, farklı düşüncelere tahammülüm yoktur bazı istisnalar dışında, ama bu gerçekten anlaması zor bir şey...

her neyse...sonuçta budur..



bir de hürriyet.com'da saygı duruşu fotoğrafları arasında bu çıktı karşıma :







özledim orayı..

8 Kasım 2010 Pazartesi

my immortal

ne güzel bir şarkıydı..

"...these wounds won't seem to heal, this pain is just too real
there's just too much that time cannot erase

when you cried, I'd wipe away all of your tears
when you'd scream, I'd fight away all of your fears
and I held your hand through all of these years
but you still have all of me.."

7 Kasım 2010 Pazar

aşk..

ne kadar güzel bir koku olduğunu anlatamam gidin koklayın..

diyor ki : göz kamaştırıcı, zeki, eğlenceli, vamp, tutkulu, her erkeğe koyabilecek kadar kendine güvenen kadını temsil ediyor.

tıpkısı ben..yakıştı zaten.

neden bu kadar aşık olduğumun sebebi ise içindeki paçuli notası..ben boşuna demiyorum kızımın adına paçuli koyacağım diye.

EDIT !!!! an itibariyle patladım.."her erkeğe koyabilecek" değil "her erkeğe karşı koyabilecek" olacaktı :)

sevgili feysbuk...anacım biliyorsun zaten meyilliyim "işaret"lere inanmaya, bunu bana neden yapıyorsun?

ha?

5 Kasım 2010 Cuma

yollar, ormanlar, çadırlar, hayaller ve uyku vakti..

insan oğlunun en büyük cezasıdır doğadan uzaklaşmış olmak..bu cezayı kim neden verdi bilmiyorum ama tüm mutsuzlukların altında yatan bu..bence donald trump bile bu yüzden mutsuz ama farkında değil.

dalacağım için süper mutluyum o ayrı ama yine de dağa taşa tırmanasım, yeşil görmekten kusma noktasına gelesim var.kızıldeniz sonrası ilk tatilim muhtemelen bahar aylarında kazdağları olacaktır, nisan mesela...4 ay seyahatsiz geçer mi..eskiden geçiyordu da, son 1 senedir fena alışmışım..işe giderken arabanın yanından geçen şehirlerarası otobüslere bakıp nereye gittiğini bilmeden içinde olmak istiyorum.biliyorum çok sağlıklı değil...

ve tabii ki böyle zamanlarda ne hissettiğimi bilir gibi wheneverland kankam gelir, "sana bir teklifim var, adaya gidelim mi?" der..ah tabii ki gidelim..hatta daha uzaklara gidelim...kazdağları işte nefis..senelerdir gidelim gidelim diyip duruyoruz.

ben bu yaz bir uğramıştım gerçi..arabayla dağın eteklerinde biraz gezip, güzel bahçeler görüp biraz oksijen almıştık, o kadar..

gecenin bu saatinde ulaşamayacağınız şeylere özlem duymayın, sonra rüyalarınıza girerler, ve sabah uyandığınızda kendinizi ağaçlar arasında uyuduğunuz bir çadır veya şehirlerarası huzurla yol alan bir araba yerine 4 duvar arasında, yalnız bulursanız baya sarsıcı olabilir.

o diesel ayakkabıya neden o kadar tutkuyla bağlandığımı ve alınca neden mutluluktan delirdiğimi şimdi anladım..ulaşılabilir bir şeye ulaşmak, hepsi bu..çünkü tüm diğer hayaller kapsama alanım dışında şu an.

4 Kasım 2010 Perşembe

kız seni alan yaşadı, dertlerini de boşadı.

öyle güzel bir tarçınlı-fındıklı-kakaolu kek yaptım ki kendime bu şarkıyı ithaf etmeyi layık gördüm.

bir şarkı yazabilseydim - Bölüm 8 - Jackson Browne, The Late Show

insanın böyle ruh halini, ruhsal çalkantılarını iyi analiz edebilen, anlayan dostları olması ne güzel değil mi sevgili günlük..

bugünkü "bir şarkı yazabilseydim" köşemizde, sevgili ergün arkadaşımızın 30 temmuz gecesiyle ilgili bir sohbetimiz sırasında "bak böyle de sözleri olan bir şarkı var" diye yolladığı şarkı yer alıyor.

şarkı da güzel, sözleri de..ama ben yazabilseydim...





------



Everyone I've ever known has wished me well
Anyway that's how it seems, it's hard to tell
Maybe people only ask you how you're doing
'Cause that's easier than letting on how little they could care
But when you know that you've got a real friend somewhere
Suddenly all the others are so much easier to bear

Now to see things clear it's hard enough I know
While you're waiting for reality to show
Without dreaming of the perfect love
And holding it so far above
That if you stumbled onto someone real, you'd never know
(You'd never know)
You could be with somebody who is lonely too
(Sometimes it doesn't show)
He might be trying to get across to you
(Words can be so slow)
When your own emptiness is all that's getting through
There comes a point when you're not sure why you're still talking
I passed that point long ago
(Long ago)
Now I'm so tired of all this circling
And all these glimpses of the end
(You know it's useless to pretend)
That's all the voices say:
"You'll go right on circling
Until you've found some kind of friend"

I saw you through the laughter and the noise
You were talking with the soldiers and the boys
While they scuffled for your weary smiles
I thought of all the empty miles
And the years that I've spent looking for your eyes
(Looking for your eyes)
And now I'm sitting here wondering what to say
(That you might recognize)
Afraid that all these words might scare you away
(And break through the disguise)
No one ever talks about their feelings anyway
Without dressing them in dreams and laughter
I guess it's just too painful otherwise

Look--
It's like you're standing in the window
Of a house nobody lives in
And I'm sitting in a car across the way
(Let's just say)
It's an early model Chevrolet
(Let's just say)
It's a warm and windy day
You go and pack your sorrow
The trash man comes tomorrow
Leave it at the curb and we'll just roll away

3 Kasım 2010 Çarşamba

mavi

hayatta en sevmediğim renk..

ama en sevdiğim aynı zamanda..

aklıma bu geldi sabah sabah..deniz mavi..mavi sadece denizde güzel zaten..

rüyamda dalıyordum yine ondan belki de..

yeşil en sevdiğim renk..zaten ağaçları da seviyorum, burada bir tutarsızlık yok.

bu anlamsız kaydı anlamlı bir şarkıyla sonlandırmak istiyorum :

"mavi mavi masmavi
gözleri boncuk mavi
bir gördüm aşık oldum
bu gelen kimin yari"


bir de "bir arkadaş"ın bir şiiri var "blue eyed boy" diye..o şiirlerden başı başına bir blog çıkar zaten.

"deniz mavisi gözlerin, ipek gibi sarı saçların, bu gelen sensin benim küçük hırsızım.."


bence bu "arkadaş" bazı zamanlarda kendini öldürmeyi de düşünmemiş değildir..zira ben de böyle şiirler yazsam benim de kendimi öldürmek istediğim zamanlar olabilirdi.

2 Kasım 2010 Salı

the tea party - wish you would stay..

günün anlam ve önemi için jeff'imden gelsin...

ne güzel bir konserdi..o gün konserde olanları işaret sanmıştım..

ah saftirik kebem..uyu da büyü hadi..



I don't know what it is but I know that I need it
A thousand things and a kiss and the chance I'll decieve it

I can't stand no more
I won't stand no more
I can't stand no more
I won't stand no more
I can't stand it anymore

I'm wishing you would stay
"I am not far away"
And help me find my way love
"You are not lost my love"
I'm wishing you would stay
"I am not far away"
I'm trying to break the chains of...
"There's no prison here"

Beyond ourselves lessons learned
And the space that's between us
A thousand things and a kiss
And the chance it decieves us

I can't stand no more
I won't stand no more
I can't stand no more
I won't stand no more
I can't stand it anymore

I'm wishing you would stay
"I am not far away"
And help me find my way love
"You are not lost my love"
I'm wishing you would stay
"I am not far away"
I'm trying to break the chains of...
"There's no prison here"
Wishing you would stay
"I am not far away"
I try to find my way
"You are not lost my love"

And I know yo feel it hurts us now
Like a thorn beneath a rose
But it stays within
Without us girl
There's nothing more

I'm wishing you would stay
"I am not far away"
And help me find my way love
"You are not lost my love"
I'm wishing you would stay
"I am not far away"
I'm trying to break the chains of...
"There's no prison here"

1 Kasım 2010 Pazartesi

kahrolmak..

kahroldum sevgili günlük..bu sefer baya fena oldu bu...neden diye sorma öyle işte..nedenlerini uzun uzun yazıp gelecek nesilleri muzdarip olduğum konudan korumak isterdim ama yapamam..
2 elimin tırnaklarını tükettiğim, ve hatta törpülemeyi bitirdiğim şu anlarda hala dave matthews dinliyorum..
bir daha benle stalker diye dalga geçenin alnını karışlarım..stalker'lığın ne kadar önemli bir müessese olduğunu anlatırım..
sadece bir tavsiye...birini google'layacağınız zaman bulacaklarınıza hazırlıklı olun..
zaten konuyla ilgili tonlarca "neden?" vardı, şimdi daha da arttı iyi mi..

hakkaten neden ya??

soramazsınız da.."ben seni google'ladım ve senin .... olduğunu öğrendim" diyemezsiniz.yoksa sorulur mu lan?ne olacak evet merak ettim google'ladım ve ortaya bir şey çıktı..
yok yok yok..kesinlikle bir açıklaması vardır..ama soramayacağım için böyle kalacak bu konu..

çok güzel gerçekten..

fena dellendim evet..kalbim çatladı böyle hakkaten çıt sesini duydum..

ne kadar şanslıydın dimi kebe..karşına böyle bir insan çıkmıştı falan..

haha...

belki vardır konunun bir açıklaması..ama asla sormayacağım için bu konu sanırım bu gece sonsuza kadar kapanmıştır.

Love Actually - All I Want For Christmas Is You

ne güzel filmdi dimi...

di..

nerede kaldı böyle güzel romantik filmler..

yeni yıl dileği tutmak için biraz erken gerçi ama belki şimdi tutarsam dileği, evren anca yetiştirir yeni yıla..

gerçi geçen yılın başında ağaca astığım dileğim var ama belki o geç kalmış bir dilekti, bu sefer erken davranıyorum.


bir pazartesi sabahı mütevazi dileklerim...


1. dalış saati




2. yavru ejderha



3. dalış ekipmanı



4. aaah dave matthews ve within temptation konserleri



5. dalış hobisi olan bir şahsiyetle "happily ever after"



6. sipadan adalarında balayı



7. 3 yıldız dalış brövesi



8. bir kaç tane de yavru insan



not : hepsi aynı sırada olmak zorunda değil (son 3 madde tercihen aynı sırada olsa iyi olur ama).

31 Ekim 2010 Pazar

ışınlanma hakkı

yeni bir önerim var..

kadınların adet dönemlerinde yediklerinin kalorilerinin sayılmaması konusundan sonra aklıma bundan daha faydalı bir icat geldi : ışınlanma..

her insanın haftada bir kez ışınlamna hakkı olsun..mesela dileyen bu hakkını işten eve gelirken trafiğin felaket olduğu bir gün kullansın, dileyen başka bir şehre, hatta bir kıtaya gidebilsin...hatta zaman da yavaşlasın bu esnada..mesela ışınlandığımız yerde 6 saat geçerken burada sadece 1 saat geçmiş olsun..

bu gece çok romantiğim thanks to 23 nisan satın almalı bozcaada şarabı..

"there's a place in the sun for anyone who has the will to chase one and i think i found mine, yes i do believe i have found mine.."

bir sabah farklı bir şeye uyanmak istiyorum..3 ağustos sabahı gibi mesela..hiç bilmediğim bir şey..

şarap biter, behlül kaçar, görkem kebe'den nihayet sıkılır, kebe sızar, şarkı biter, saçlar kurumaz, baş ağrır, kuş uçar, kervan geçmez -yoksa kuş da mı uçmazdı-, morrissey bir sus gözünü seveyim, şarkı yine başlar çünkü..bence ben çok eğlenceliyim bazen.

gözlerinizden öper iyi geceler dilerim.

amin.

kebe

so right!

bazı günler kötü başlar gibi olur..genelde önceki geceki karman çorman rüyalardan..ya da yatağın altındaki bir bezelye tanesinden..ya da dışarıda gece boyunca ağlamış yavru ejderha seslerinden..

sonra o yataktan en kalkmak istemediğiniz an bir şeye ihtiyaç duyarsınız..eliniz ipod'unuza uzanır..o yol listesiyle başlar her şey..160 cm eni olan bir otel odasında her duvara çarparak hazırlandığınız günleri hatırlayarak "uff bugün ne giysem" diye illet bir bezginlikle duştan sonra giyinemeden yatağa oturursunuz yine..bu ruh halini tek bir şarkı kurtarır önce, "so right"..sonra bir mesaj yollarsınız evrene..5 dakika sonra hemen cevap gelir (cidden yapın boş yere konuşmuyorum ben)..
ve dünyanın iki ayrı şehrinde iki ayrı evin 2 ayrı odasında aynanda aynı şarkının çaldığını anlarsınız..arkada dave matthews "i'm going crazy all because of you" derken sadece bir kaç dakika önce gelmesi için yalvardığınız o enerji artık tüm vücudunuza yayılmıştır..

bugün yapacak çok şey var, ve günü sahilde paten kayarak tamamlamaya bu sefer çok kararlıyım!

30 Ekim 2010 Cumartesi

şarkılarla bir cumartesi gecesi ruh hali..

her yer sessizken, 2 kadeh şarap ve komik olmayan bir romantik komedi sonrası dave matthews'un sesi daha bir farklı geliyor..şu an dünyanın en romantik şarkısı "captain"...yok vazgeçtim , "stay" :)

bir gün -buraya da yazıyorum- bu adamları canlı dinleyeceğim..dinleyeceğim dimi..new york'ta çok soğuk bir kış gecesi olacak, ve ben mutluluktan 38 derece olacağım.

sonra "so right" başlayacak..."oh it was empty until you came"...

insanın seyahat özgürlüğünün binlerce dolarla kısıtlanması ne kadar acı bir şey..ben de bu dünyanın insanıyım neden orada olamıyorum?haksızlık...zaten çok da umurumda değil, sadece kaçırdığım konserlere ve dalınacak binlerce tropik denize yanarım ben..

"cry freedom"...ah bu canım grubun her ruh halime uygun bir şarkısı var değil mi..

dünyada bazı kadınlar var, ve onlar için böyle şarkılar yazılıyor :

"Oh, I sleep just to dream her
I beg the night just to see her
That my only love should be her
Just to lie in her arms"


vay anasını demekten başka bir şey yapamıyorum...

galiba ben de uyumak istiyorum, ama uyumak istemiyorum...

ah işte geldi..ben çokça korkarken çok değerli bir dostumdan gelen bir şarkı...

dave matthews değil gerçi, eric clapton.."let it grow"..

Standing at the crossroads, trying to read the signs
To tell me which way I should go to find the answer,
And all the time I know,
Plant your love and let it grow.

Let it grow, let it grow,
Let it blossom, let it flow.
In the sun, the rain, the snow,
Love is lovely, let it grow.

Looking for a reason to check out of my mind,
Trying hard to get a friend that I can count on,
But there's nothing left to show,
Plant your love and let it grow.

Time is getting shorter and there's much for you to do.
Only ask and you will get what you are needing,
The rest is up to you.
Plant your love and let it grow.


ne güzel dimi..

only ask and you will get what you are needing,
the rest is up to you..
plant your love and let it grow..
yine 8 saat uyuyamayacağım..hatta sanırım 6 bile uyuyamayabilirim, hem de bir cumartesi günü..hatta sanırım gözüme az biraz uyku girse mutlu olacağım..

hayal gücü, paranoyalar, garip teoriler...bazen hakkaten kendime "kızım de get deli misin nesin?" diye soruyorum..ama cevabı genelde "e evet ne olacak yani?" oluyor.

bak aklıma yine amelie'deki bir sahne geldi.bu filmi bu kadar sevmeme şaşmamalı, amelie ile özdeşleşen o kadar çok özelliğim var ki..





amelie nino'ya resimle bir randevu veriyor, ama nino kafeye beklediği saatte gelmeyince amelie senaryo yazıyor :

Birincisi: Resmi bulamadı.

İkincisi: Birleştirmeye zamanı olmadı çünkü 3 azılı banka soyguncusu onu rehin aldı ve polisler peşlerine düştü.Kaçmayı başardılar ama bir kaza geçirdiler.Kendine geldiği zaman hafızasını kaybetmişti.Bir kamyon şoförü onu aldı.Kaçak olduğunu düşündüğü için onu İstanbul'a giden bir trene attı.Rus füze başlığı çalmak isteyen Afganlara katılmak zorunda kaldı.Ama kamyonları Tacikistan sınırında uçurumdan yuvarlandı.Tek kurtulan oydu ve bir dağ köyüne yerleşip mücahit bir militan oldu.
Amelie üzülmemeye karar verdi çünkü kafasında aptal bir şapkayla oturup
bütün gün lahana yiyen birini istemiyordu.


uyu kebe hadi pışpış....

ama ya?....

snow patrol - you could be happy


Snow patrol - you could be happy
Yükleyen ritussik. - Video klipler, sanatçı röportajları, konserler ve çok daha fazlası.

You could be happy and I won't know
But you weren't happy the day I watched you go

And all the things that I wished I had not said
Are played in loops 'till it's madness in my head

Is it too late to remind you how we were
But not our last days of silence, screaming, blur

Most of what I remember makes me sure
I should have stopped you from walking out the door

You could be happy, I hope you are
You made me happier than I'd been by far

Somehow everything I own smells of you
And for the tiniest moment it's all not true

Do the things that you always wanted to
Without me there to hold you back, don't think, just do

More than anything I want to see you, girl
Take a glorious bite out of the whole world

29 Ekim 2010 Cuma

archive - empty bottle




The colours run away as the sun fades the day
I find it so hard to find the right words to say
I know that when I have to leave and close it all down
Im losing everything that you have made me
Let it all just fade away
Like leaves from green to grey
Defeat the impossible finish this war with enemies
How I love your smile in my aching heart
Oh why does everything I touch become so sharp?


Let the sea roll over me and wash me away
Let me slide deep beneath this crushing blue
The light in the night and the stars on your face
You are everything that surrounds me in this place

I am the hollowness the empty bottle at the end
I am the falling part playing at pretend
I want that feeling back deep inside my heart.

Lay down these feelings push them all aside
Crawl out into the light my love I cannot hide
Searching for togetherness on the other side
A thousand bullet holes this love cannot die
I am the hollowness the empty bottle at the end
I am the falling part playing at pretend
I want that feeling back deep inside my heart.

kingdom of rust

biliyorum bu şarkı kabak tadı verdi -bana değil- ama yine de yeni bir şey keşfettim.aylardır dinlediğim şarkının klibinde adamın onca yolu kül serpmek için gittiğini yeni farkettim..yuh bana evet..ben de üzülüyorum adam yalnız falan diye, meğersem daha beter bir durummuş...

eğer dalışta ölürsem :

-öncelikle üzülmeyin bilin ki mutlu gittim
-diesel'den son aldığım sadece bir kez giyebildiğim topuklu ayakkabılarımla ve dalış ekipmanlarımla gömülmek istiyorum
-kime ne diyeceğinizi çok iyi biliyorsunuz, ama bir şeyi atladık : "she was a catch!"

aklıma t.'nin apartmanının giriş katında yaşanan korkunç olay geldi..geçenlerde oradan geçerken farkettim, kiralıktı daire..bir gece kadın uyanıyor ve yanında kocası ölü yatıyor..küçük de bir kızları vardı..o ara ne zaman oradan geçsem kalbim acırdı.sonra bir gün o kadını gülerken görünce buruk bir sevinç yaşamıştım, ölümden sonra bile gülebiliyormuş insan diye..ve işte geçenlerde kadının taşındığını görünce bir garip oldum, belki tekrar evleniyordur, mümkün mü..kim bilir..bu kadar kısa zamanda zor ama belli de olmaz..

bir insanla hayatınızı birleştiriyorsunuz, ve bir gün eve gelmiyor..

artık bazen insanların neden bilmedikleri bir güçten koruma istediklerini anlayabiliyorum..

28 Ekim 2010 Perşembe

yağmur, kereviz ve muşamba

insanlar ne zaman hüpletmeden içmeyi, şapırdatmadan yemeyi öğrenecekler, işte o zaman daha sosyal bir insan olacağım.buraya da yazıyorum.

sadece 2 hafta sonra hayatımın tatiline gidiyorum, tatille ilgi dilek ve beklentilerim:

1. kabinde yalnız kalmak (tek bir koşul hariç)
2. yunus görmek
3. köpekbalığı görmek
4. manta görmek
5. caretta görmek
6. fotoğrafların güzel çıkması
7. ihtiyacım olduğu anlarda yalnız kalabilmek
8. dinlenmek
9. hasta olmamak (aman ha!)
10. sağ salim tek parça olarak dönmek tabii..

27 Ekim 2010 Çarşamba

uf allah rızası için..




şu ürünü google'ın 20 sayfasındaki yüzlerce sitenin hiç birinde stokta görmemek ne saçma..aslında buldum sipariş de verdim ama cevap gelmiyor uf..lütfen ama lütfen gelsin!!!

nemo'yu en güzel renkleriyle çekebilmek için ihtiyacım var buna..bir de fener aldım..bir de bıçak..nemo'ya yamuk yapan olursa kafasını kopartırım ki bu aslında ancak bir insan olabilir, ama olsun, yine kopartırım.

fal bakan arkadaşım : yolların var yine, biri uzak biri yakın..-falan filan-..bir de tek taş görüyorum valla şekerim.
ben : yok daha neler..
ahmet : kurşun olmasın o, 2 topuğuna birer tane..


valla o daha mümkün..hatta kafama gökten taş düşmesi bile daha mümkün..

ve bu şarkıyı biraz daha dinlersem yollara düşeceğim..yollara düşmek demişken, tatilim için çok özel bir playlist hazırlamalıyım, şşt wheneverland kanka, burada sana sesleniyorum, en az çanakkale listesi kadar güzel olmalı..


Doves - Kingdom Of Rust
Yükleyen WeeRezZ. - Öne çıkan müzik videolarını izleyin.

bir de bugün kucağıma 37 günlük bir bebek aldım, çok değişik bir duygu..o da canlı falan, bakıyor böyle, sürekli bir şey diyecekmiş gibi..öyle güzel bir kokusu var ki..garip valla, insan canlısını sanırım 10 yaşına kadar sevebiliyorum.

acaba sevdiğim büyük insanları neden ve nasıl sevebiliyorum?bunu çözdüğümde hayatın sırrını çözmüş olacağım gibi hissediyorum.

26 Ekim 2010 Salı

her işte bir hayır var mıymış?

olmaz mı...

bu yaz tekne tatili yapamadığıma üzülürken, bir dahaki yazar kadar 2* kursu için 20 dalışı nasıl tamamlarım diye kara kara düşünürken, "kızıldeniz dalış turları süper ama gece dalışı yapabildiğimde gideyim daha iyi" diye kendimi avutmaya çalışırken, bir anda benim mısır turu oldu mu dalış turu...ssi advanced open water diver sertifikam bile olacak!gece dalışı bile yapacağım huu!

sevgili eski sevgili, vicdan azabı duyma, şu anki programım bir öncekinden daha güzel oldu dön vöri.sana ve yeni sevgiline iyi tatiller diliyorum, gerçekten..ama "hayatımızın geri kalanını böyle geçirsek.." temalı son tatilimizi hatırlayıp o kadar eğlenmemeni temenni etmeden geçemiyorum.bu kadarcık kin kadı kızında bile olur dimi?

bir de..senelerce beni yunuslarla yüzdüreceğini söyleyip kandırdın ama ben yunuslarla yüzmeye gidiyorum.

pşş topgun..telefonda söylemeye cesaretim ama hani olur ya sen de bu blog'u okuyorsan benle gelsene..valla ilişki milişki istemiyorum ben de, gayet arkadaşça teklifim, güzel güzel dalarız, müzik dinleriz, sohbet ederiz, tavla bile oynarız.(not : iki gözüm önüme aksın bu bir intikam daveti değildir).

töbe töbeee...

bence mısır'a gitmem hayırlı olmazdı zaten..benim lanetim mısır'ın koskoca firavunlarının binlerce yıllık lanetlerinin pabucunu dama atardı.

aklıma bir film geldi..forgetting sarah marshall..kahramanımız sevgilisi tarafından terkediliyor ve zor bir süreç geçiriyor..derken "en iyisi ben bir kafa dinlemeye tatile gideyim" diyor..bir de gitsin ne görsün, eski sevgilisi yeni sevilisiyle aynı yerde!

yani kırk yıl düşünsem çok severek izlediğim şu filmdeki insan olacağım aklıma gelmezdi..

sevgili yüce rabbim dedim bağrıma bastım, şimdi sen orada oturmuş kahkahalarla gülüyorsun ama aslında bunda gülünecek bir şey yok...o kadar zorlukla ayarlayabildiğim mısır gezimi iptal etmem sana nasıl bir eğlence sağlıyor bilmiyorum ama an itibariyle gerçekten senle dalga geçtiğim için bana bunu yaptığına inanıyorum.sen bana böyle davranırsan ben sana "boyu cüce rabbim" diye daha çok şarkı yazarım..

şaka bir yana, böyle bir olay ancak benim başıma gelebilirdi gerçekten..gülmekten üzülmeye fırsat olmadı..sadece başka tatil planı yapmaya çalışırken saati 2 ettim ve deli gibi uykum var.

dahab...sen hep orada olacaksın, ve bir gün gerçekten geleceğim..eh çöl ve piramitler de binlerce yıl durmuşlar biraz daha beklerler herhalde..

24 Ekim 2010 Pazar

içim içime sığmıyor..büyüyorum galiba..kabına sığmamak bu mu?ama büyümekten kastettiğim bu değil..büyümekten kastettiğim o da değil çünkü aslında 16 yaşımdakinden daha çocuk gibi hissediyorum.

yine de..içim içime sığmıyor..ya manik depresifim, ya da büyüyorum evet..

küçükken eklemlerim ağrıdığında annem "büyüyorsun" derdi, onun gibi bir şey belki de...

hayatımda ilk defa kıta dışına çıkıyorum..küçükken hayal ettiğim piramitler bir yana, dalışla ilgilenmeye başladığımdan beri hayalini kurduğum kızıldeniz'de dalacağım...ve...söylerken bile inanmıyorum ama dahab'a gidiyorum, blue hole...

hayatımın yolculuğu olacak...çöl ve dünyanın en güzel denizlerinden biri...hadi zaman geçsin!sonra orada durabilir, ben sharm'ın kumunun üstünde huriye'ye krem sürerken mesela..

21 Ekim 2010 Perşembe

kuyruklu yalanlar..

- ...peki ya sen beni bir gün terkedersen?
- sen beni yanında istediğin sürece ben hayatında olacağım kelebek..

beyaz yalanlar..ya da pembe..ne farkeder..büyük hayal kırıklığı doğuran yalanların hepsi renksizdir..dümdüz yalan işte..

bunca sene sonra neden aklıma bu geldi bilmiyorum..yakın zamanda okuduğum kitaptaki saçma sözlerden belki.."seni hayatım boyunca bırakmayacağım..seni daima seveceğim.." falan filan..kürşat başar'dan soğudum valla..tamam romantizmi severim de bu romantizm falan değil, saçmalık..hayatımda kimseye demedim, diyene de gülerim..gerçekçi olmak lazım..öyle hissettiğim zamanlar da oldu ama asla dile getirmedim..

her şey o kadar uçucu ki..

böyle büyük sözler veremeyecek kadar küçüğüz bence hayatın karşısında..hadi bakalım.

17 Ekim 2010 Pazar

evet..yine yollara düşesim var...hayır, bu sefer oraya değil, daha uzağa..sonunun gelmeyeceğini bile bile geçirdiğim ve hep sonu olan bir şey yaşamak istemiyorum, en azından şu an..bilmediğim bir kentin sokaklarında kendimi bulana kadar kaybolmak istiyorum.

terapiye başladım bir de..ilk defa yarı hipnoz durumuna geçtim..uyurken ve uyanırken ağlıyorum, hiçbir şey düşünmeden, ama o kadar içten..ve sakinleşirken tek düşündüğüm : neden bu kadar mutsuzum?bu mutsuzluk kendi dünyama haksızlık, kendime haksızlık..nedeni bile yok aslında, ama nedensiz bir şey olabilir mi hayatta?belki de hep neden aradığım için bu kadar mutsuzum.sadece akışına bırakmak, varoluşunun kıymetini farketmeden yaşlanmak daha mı garantili acaba...

16 Ekim 2010 Cumartesi

6.his, rakıcı amca falan

"sen beni binlerce kez öldürdün
ama hiç beddua etmedim ben sana
bahar hiç eksik olmasın yüzünden
hadi git, hadi git, yolun açık olsun..

yolun açık olsun.."

işte süper keyifli başlayan bir gecede, aslında bana güzel bir geçmişi hatırlatan insanlardan ayrılıp dave matthews dinlerken bir anda bu şarkıyı söylemeye başladım içimden..ipod'uma baktım acaba var mı diye ve yoktu..derken işte, senelerdir ne gördüğüm, ne duyduğum, bu şarkının sahibi geçiverdi yanımdan..inanılmazdı..6.hissimin hiç bu kadar kuvvetli olduğunu hissetmemiştim daha önce..

sonra onu gördüm..gerisi bir karışık...bir insanın kalbi ne kadar küçük ve ne kadar büyük...

ve bugün sokakta şal satan bir adam bizi durdurdu.sağlam içici belli..hayvan sevgisi dolu, beslediği kedileri anlattı.evinde elektrik yok ama kedilerine tavuk veriyor, gçzlerine ilaçlar alıyor...ve o anda bir kız bir erkek olmamıza rağmen adam arkadaşıma döndü "yaralısın, tokat yemişsin" dedi.bir süre bana döndü, "hayat yalnız çekilmez" dedi ve kabalığından dolayı özür dileyerek bir şey okudu..

"yar sarar yar'ın yarasını
yar sevmezse yarı felek .iker anasını"

ve sonra dedi ki, "güçlü ol, kontrolü eline al, yorganının altına saklanma, pasif olma"..

bu neydi şimdi...

13 Ekim 2010 Çarşamba

insanların kendilerini çirkinleştirme çabaları

baya taktığım bir konu var aslında, beni hiç mi hiç ilgilendirmese de anlamakta güçlük çekiyorum.özellikle kızlarda var bu...güzel olma potansiyeline sahip yüzlerce belki binlerce genç kızımız, saçlarıyla, makyajlarıyla kendilerini çirkinleştirdiklerinin farkında değiller..bazen yolda çevirip konuşasım geliyor."evladım, saçların şöyle yarı sarı yarı siyah olmasa, güzelim kahverengi gözlerine o garip yeşil lensleri takmasan, bir de suratına 5 kat fondoten sürüp, gazinocu kralı karıları gibi boyanmasan elin yüzün düzgün" demek istiyorum...bir de özellikle facebook fotoğrafları için verdikleri pozlar var, böyle ağız yarı açık..seksi görünmekten çok uzak, sadece aptal bir ifade verdiklerini görmüyorlar mı, çıldırıyorum.gerçi hakkaten bana ne..ama ne bileyim yazık günah..

13.10.2010 - 00.00

ne güzel bir andı sevgili günlük.

8 Ekim 2010 Cuma

geçen sene "bugün"ler vardı...

şimdi geçen hafta bugün var..hatta geçen hafta şu dakikalar..gerçek değildi sanki..şu an dışarı çıkmak için hazırlanmam gerekirken, pantalonumu giyemeden yatağımın üstüne yığılıp (oturmak değil evet, yığılmak)sadece 1 hafta öncesinde feribot limana yaklaşırken içime dolan o tarifsiz duyguyu hatırlamaya çalışıyorum..çünkü mutlu ediyor beni, 48 saat sonrasına rağmen..

sanırım bunları yazarken acilen blog'umu "bir genç kızın günlüğü" havasından kurtarmam gerektiğini düşündüm..zaten genç kız da değilim artık..böylesi daha da garip oluyor bu yüzden..

ama geçen sene bugün o yoktu..tarifsiz bir üzüntü vardı sadece hayatımda..şimdi tarifli bir üzüntü, ve her şeye rağmen bir mutluluk..

dışarı çıkmak istemiyorum..zaten fırtına var..ama çıkmak gerek..

"seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli" diye sapıklıkta son noktayı koyarak ayrılıyorum.

6 Ekim 2010 Çarşamba

4 mevsim

bir olay üzerinden ne kadar zaman geçtiğini en şiddetli olarak mevsimler üzerinden anlayabilirsiniz.bazen 8 ay geçti demek etkisiz olabiliyor, ama 4.mevsim dediğinizde işler biraz değişiyor..evet zaman çabuk geçiyor..ama nasıl geçtiğini anlayamayabiliyorsunuz..

4.mevsim..2.kış geliyor..ve aklıma 21 ocak günü kadıköy sokaklarında ağlayarak "aşk yeniden" dinleyip, öylesine bir kafeye girip sahlep içtiğim o gün geliyor.ve sadece 10 gün sonra dünyamı değiştiren bir olay..

"but nobody knows
nobody knows
how I wait for you
summer, spring
autumn, winter here
perishing.."
-patrick wolf/damaris

5 Ekim 2010 Salı

susan miller

ablam sen benle dalga mı geçiyorsun?

"Best romantic dates for you (realizing that Venus will be out of phase from October 8 and therefore less powerful) include: October 3 (gold star), 8-9, 14, 23-24 (gold star), 28, and 30-31."

3'ün altını çizerim...çizer çizer bir fena olurum..susan abla..şaka mısın?

"blackbirds flew in and to the cooling towers
i'll pack my bags
thinking of one of those hours
with you, waiting for you"
...demiş doves.

insanın hafızası çok nankör..çok güzel anılarınız olur.ve yeri geri geldiğinde hatırlamak istediğinizde hooop, en kötüsü gelir ilk akla..çok güzel koca bir günün son 5 dakikası gibi..

4 Ekim 2010 Pazartesi

sıradan bir hafta sonu...

...olabilirdi..eğer ben oraya gitmemiş olsaydım..o 3 gün hiç yaşanmamış olsaydı..

bu hafta sonu için en son seçebileceğim kelime "sıradan" olurdu..eğer tek kelimeyle anlatabilmek mümkün olsaydı bile..

evet 6 saatlik otobüs yolculuğu yetmedi o sözcükleri bulmama...dönüş otobüsü artık feribota binerken, ben sessiz sessiz uzaklara bakarken, ve o bana ne düşündüğümü sorarken topladım o sözcükleri..kolaymış gibi pıtır pıtır ağzımdan döküldüler..ve beni aylardır durduğum yerden bir adım ileri götürdüler..sonunda.

otobüse binene kadar feribotta iyiydim..belki de zorlamışım kendimi..aylarca boş yere yaşadığım bir ayrılık acısının üstüne tekrar "biri" için üzülmeyi, özleyecek olmayı yediremedim belki kendime.ama otobüslerin üzerimdeki karşı konulmaz hüznü çabuk gösterdi etkisini..ve gözyaşı...ağlayarak uyumak, sesiyle uyanmak..

ve bir gün gözümün önündeki görüntü zamanla silinecek..tüm bu olanlar arasında ona teşekkür etmek isterdim, bir daha imkan vermediğim bir duyguyu tekrar yaşayabileceğimi gösterdiği için...

şarkım geldi sonunda..paylaşmanın bir yolunu bulana kadar sözleriyle başbaşa bırakıyorum sizleri...

Don't fade away,
to a day without a reason,
summer was the season,
I can hear you callin' me.

Don't fade away,
to a place I can't remember,
I see the burnin' ambers of this fire deep inside.
How your vision fills my heart, it's burning bright.
And I see you in the stillness of the night.

Don't fade away,
to a time where every moment
drifted by the windows in the corners of my soul.

I will love you,
And I will hold you.

Now I know the world is turning,
and I found the air is free,
and I see the sky is blue,
baby, you should be with me

don't fade away,
now the days are older,
winter nights are colder and I hear you calling me.

Don't fade away,
we will find the answer,
sheltered from the rain, we'll be together once again.

I will love you,
and I will hold you.

Now I know the world is turning,
and I found the air is free
and I see the sky is blue,
baby, you should be with me, don't fade away ....

Don't fade away,
to a time where every moment
drifted by the windows in the corners of my soul.

Don't fade away,
we will find the answer,
sheltered from the rain, we'll be together once again.

1 Ekim 2010 Cuma

en sevdiğim objem sırt çantam.

bugün günlerden cuma.mübarek gün.

6 saatlik otobüs yolculuğu..neden olduğunu hala anlamadığım..

ve yol kenarındaki direkler, elektrik telleri hızla yanımdan geçerken, ben aylardır beni durduğum o sabit noktadan bir adım ileri götürecek sözcükleri kovalıyor olacağım.6 saat buna yetecek mi..

evren ve dilekler meselesi düşündüğümüzdan biraz daha karışık ve zormuş sevgili okuyucular..aslında iyi düşünmek, düşündüğümüzden daha da zor..neden mi..

bir şeyi isterken aklınıza gelen kaygılar, endişeler, her türlü negatif düşünceler, o konuyla ilgili tüm pozitif dileklerinizi sıfırlıyor haberiniz olsun!hani sınavlarda 3 yanlış bir doğruyu götürüyor ya, burada 1 negatif 1 pozitifi götürdüğü için biz kendi kendimize dileğimizi öldürmüş oluyoruz.

bilginize..

27 Eylül 2010 Pazartesi

kendimi "şişko patates yarın kilo domates" diye dalga geçilen 9 yaşındaki obez çocuk gibi hissediyorum.her insanın bir dönüm noktası varmış, bu da benimkidir belki..

çok kalbim kırık lan.

umarım haftaya kömür'e gidebiliriz, ve hiiiç oraya uğramadan tabii ki...hıh.

26 Eylül 2010 Pazar

yasaklanması gereken şeyler..

1. adet dönemlerinde kızların yedikleri şeylerin kalorileri...

2. hayatımıza girmeyen insanların rüyalarımıza girmeleri ve sabah kalktığımızda hayal kırıklığı yaşama durumu..

3. şimdilik bu kadar sanırım..

25 Eylül 2010 Cumartesi

haydi.

cuma gecesi..gece 11 suları..

-ben geldim..

ee yani..hiç gerek yok bence..

don't fade away...

belki 15 sene önce..bir gece radyoda çaldı..senelerce aradım..sonunda bugün buldum..ergün arkadaşım sağolsun müzik camiasına haber saldı, ve şarkı o kadar bilinmiyordu ki ergün sonunda "sen bu şarkıyı dünyada bilen 92 kişiden birisin bence" dedi..belki de..çünkü adamları bulduktan sonra menajerlerini aradım, o kadın bile bilmiyordu..

her neyse..cd'mi sipariş ettim ve şimdilik kısa bir video ile yetiniyorum..



----

Don't fade away,
to a day without a reason,
summer was the season,
I can hear you callin' me.

Don't fade away,
to a place I can't remember,
I see the burnin' ambers of this fire deep inside.
How your vision fills my heart, it's burning bright.
And I see you in the stillness of the night.

Don't fade away,
to a time where every moment
drifted by the windows in the corners of my soul.

I will love you,
And I will hold you.

Now I know the world is turning,
and I found the air is free,
and I see the sky is blue,
baby, you should be with me

don't fade away,
now the days are older,
winter nights are colder and I hear you calling me.

Don't fade away,
we will find the answer,
sheltered from the rain, we'll be together once again.

I will love you,
and I will hold you.

Now I know the world is turning,
and I found the air is free
and I see the sky is blue,
baby, you should be with me, don't fade away ....

Don't fade away,
to a time where every moment
drifted by the windows in the corners of my soul.

Don't fade away,
we will find the answer,
sheltered from the rain, we'll be together once again.

Don't fade away .....


----

ve bugün bozo'yu eve atar atmaz kendimi sahile attım..yağmur yağdı biraz..bankta oturdum, müzik dinledim, adaların arkasında çakan şimşekleri izledim..yalnız olmak istemedim..ve aklıma yine o meşhur hikaye geldi..boy meets girl..o sahilde..hey gidi dedim..ve yine ağladım..ve aklıma pazar günü geldi, az kalsın yeni bir "boy meets girl" hikayesi başlayacaktı...ama o kadar inançsızmışım ki, az biraz bakan o hoş çocuk kalkıp gittiğinde daha yakınıma gelmiş olabileceğini düşünmeden ani bir kalkış yaptım, ama meğersem..bu bile günümü kurtarmaya yetti..

bakalım bu hafta sonunu ne kurtaracak?

23 Eylül 2010 Perşembe

ben neymişim be abi..

"You are beautiful, gentle, smart, educated, refined young lady with many many qualities, and your man will know these immediately when he meets you and will steal you from your family to be part of his."

anneyle facebook duvar yazışması

- annneee !!! sen beni psikopat mı doğurdun yoksa sonradan mı böyle oldum?

- manuel bakmak zor geldi,otomatik psikopata bağladım.

21 Eylül 2010 Salı

vay anasını..

en son ne zaman bir şarkıya bu kadar vurulmuştum hatırlamıyorum..sanırım italik yazılı söz kısımları..ve sürekli o saatleri düşünmek..ve beklemek..yapacak bir şey varmış gibi sürekli bundan rahatsızlık duymak..

üff...üf...


"Blackbirds flew in and to the cooling towers
I'll pack my bags
Thinking of one of those hours
With you, waiting for you..

...

I long to feel some beauty in my heart
As I go searching, right to the start
Hmmm
The road back to Prestonşpğ8
Was jutted out in snow
As I went looking for that stolen heart
For you, waiting for you"



Doves - Kingdom Of Rust
Yükleyen EMI_Music. - Öne çıkan müzik videolarını izleyin.

20 Eylül 2010 Pazartesi

ne güzel bir pazar..

81 ilimiz var..

bir pazar günü genç bir kick box'çu tarafından yolumun kesilip, "güzel olduğunuz kadar duyarlısınız da" diyerek, fidan dikimine yardım kampanyasının resmiyetini kanıtlamak için elime tutuşturduğu kağıtta, fidanların ekileceği şehrin çanakkale olması ihtimali nedir?

bugün en son ne zaman olduğunu hatırlamadığım kadar güzel bir gündü..öyle ki sahilde oturmuş yazı yazarken içimde ağlama isteği olmamasına şaşırdım..sonra çimenlere yattım..uzun süredir "neden artık kimse beni beğenmiyor?" sorusuna birbirinden orijinal cevaplar ararken beğenildiğimi hissetmek de mutluluğuma mutluluk kattı.öyle bir huzurla kalktım ki çimenlerden, dönüş yolunda ağlamak istedim bu sefer huzurdan..

ah bir de..bir de...

17 Eylül 2010 Cuma

aslında gitmek istemezdim, burada uğruna kalmak istediğim bir şey olsaydı..2 sene önceki gibi mesela..

ve böyle gitmeler kaçıştır aslında..ben gitmek istiyor değilim..ama umarım giderim.bir 6 ay kendime getirir beni..

burada hiç bir şey yok..

16 Eylül 2010 Perşembe

beni rahatsız eden şeyler ve yan etkileri

sesli hrflrn yzlmams ->milliyetçi duyguların kabarması

türkiye haritası gösteren yabancı kız -> kıskançlık

eve dönüş stresi -> mide bulantısı, baş ağrısı, baş dönmesi

ofis ortamı -> sırt ve boyun ağrısı

akşam (olmayan) program -> çaresizlik

akşamki program -> isteksizlik

yalnızlık -> depresif ruh hali

bozonun sürekli ısırması ve yemek yerken rahat vermemesi -> cinnet

O'nun aramaması -> umarsızlık, "belliydi"cilik, şansına küsme

O'nun hiç yok yere birden araması -> umut, umutsuzluk, kızgınlık, kalp çarpıntısı, bir kaç saatlik bir gülümseme

çay içerken hüpürdetilmesi -> iç gıcıklanması

yemek yerken şapırdatılması -> iç kıyılması

şişko olmak -> yemek yeme

sabit bir ilişkiyi özlemek -> depresyon

recep ve ekürisi -> katliam hissi

parasızlık -> kapana kısılmışlık hissi

dalamamak -> nefes darlığı

profilinde ilişkisi yok yazması -> "ya olursa" paranoyası, "olsun da rahatlayayım" isyanı

doğadan uzak yaşamak - ölme isteği

15 Eylül 2010 Çarşamba

going the distance



sinemaya gitmeyeli uzun süre, biriyle gitmeyeli daha da uzun süre olmuş, bu hafta sonu farkettim.

aldığım davet üzerine ckm'nin "love seat"lerinde oturmak üzere, bol patlamış mısırlı, bol kahkahalı, gizli gizli ağlamalı bir şekilde bu filmi izledik.

- sen de mi ağlıyorsun?
- hıhı (ühühü)(burun sümkürmeleri)

en baştan zaten hemcinsim olan canım kankamın neden "love seat" aldığını anlamadım..sağımızda solumuzda sevgililer bir keyif içinde filmi izlerken, öpüşürken, sarılırken, o beraber olduğu ama uzaktaki sevgilisini, bense eski sevgilimi, bir süredir aklımda olan mr.m'ı, ve henüz tanışmadığım "the one" ı düşünerek biraz mendil tükettik.

filmin en bomba yanı benim açımdan "top gun" temasıydı.zaten başlangıç jeneriğinde bir uçak animasyonu bir oraya bir buraya uçarken sordum beyz'e, "bu ne lan, pilot falan mı esas oğlan?", değilmiş..meğersem uzaktan uzağa yürütülen bir ilişki olduğu için uçak varmış.her neyse..ama film başladıktan kısa süre sonra, esas oğlan ve esas kız eve giderler.duvarda top gun posteri..meğersem esas oğlan top gun hayranıymış.biz orada patladık tabii..ve dahası, bunlar öpüşmeye başlarken esas oğlanın ev arkadaşı tarafından patlatılan "take my breath away" bizi kendimizden geçirdi.

drew barrymore'un giyimine bir fena hayran kaldım.zayıflamaya karar verdim, ama sonra geçti.

ah çok güzeldi..aşk falan ne güzel şeymiş..ne kadar uçucu bir de..

dün wheneverland kankam sulu gözleriyle "kanka alfred hitchcock kutumu açtım" dediği anda yine o ara sıra gelen, kovulamayan, tasvir edilemeyen hüzün bağladı içimi."o kutunun içinde siz de varsınız"...yeah i know, whatever..da değil işte.ve yine klasik, bir daha bunları yaşayamayacağımız korkusuyla yüzleştik.korku da değil, belki çok gerçek.

alanis ablamdan bir bukle (ya da kuple?)..

"that I would be good even if I did nothing
that I would be good even if I got the thumbs down
that I would be good if I got and stayed sick
that I would be good even if I gained ten pounds

that I would be fine even if I went bankrupt
that I would be good if I lost my hair and my youth
that I would be great if I was no longer queen
that I would be grand if I was not all knowing

that I would be loved even when I numb myself
that I would be good even when I am overwhelmed
that I would be loved even when I was fuming
that I would be good even if I was clingy

that I would be good even if I lost sanity
that I would be good
whether with or without you"

13 Eylül 2010 Pazartesi

berbat günler geceler..

hele ki siyasi meselelere en azından burada girmek istemiyorum.

günlerdir uyumakta zorlanıyorum, uyanmakta zorlanıyorum, uyursam ya berbat ya rahatsız edici güzellikte rüyalar görüyorum.bu ara hayatımdan nefret ediyorum -buna şükür demeyi hiç bir zaman ihmal etmeden..

bir de mutsuz yürürken üstüme yavru bir kedi koşup ayaklarıma dolandı.kucağıma aldım sevdim..sonra bıraktım..takip etti bir süre.ve ağladım.

hikaye bu kadar değil..eski sevgili ve yanında görmekten rahatsız olunan, kızılamayacak kadar düzgün ve sempatik bir bayan da var..ama ne olmuş yani değil mi..benim aklımda da kızılamayacak kadar sempatik ve düzgün biri var..nüans farkı : "yanında" - "aklımda"..

sol gözüm yine ağrımaya başladı bak.

10 Eylül 2010 Cuma

bir mesajla ayılmak..bir mesajla dağılmak..

bir insanın sesini özlemişseniz...bu önemli bir şey..

ve "bunu bana neden yapıyorsun" diye sormak istedim..tabii ki sormadım..sadece nasıl sarhoş olduğumu anlatıp, onu dinledim.daha çok dinlemek istiyorum hala..uzun süredir geçirdiğim en güzel 7 dakika 9 saniyeydi...

hayır bir de şu var..maneviyatımda bu kadar büyük sarsıntılara sebep olmaya hakkı yok.

bugün yine sarhoş olup nasıl terkedildiğimi anlattım (tabii ki ona değil)..ilk defa dinleyen insanlara şaka gibi geldi.ve o gün bugündür kim olduğunu bilmediğim bir insana şu şarkıyı söylüyorum :

"don't tear me down for all i need
make my heart a better place
give me something i can't believe..

don't tear it down what's left me
make my heart a better place..."

sadece sesini özlemedim.

7 Eylül 2010 Salı

ilan ediyorum

evet..an itibariyle resmen ilan ediyorum : depresyondayım.

buradan başta beni hala sindiremediğim bir şekille terkeden, 8 ay sonra bulduğu bir kız için beni tehdit ederek milyon kat daha fazla üzmüş olan, her şeye rağmen arkadaş kalmayı başardığım pek değerli insan eski sevgilim, en boktan zamanımda karşıma çıkan, sahip olduğu özelliklerle "hayal erkek" gibi görünen, 8 aydır bir var bir yok olan, tam olaylar raya giriyor sandığım an ortadan kaybolan sevgili b., bu yaz ben tatil yaparken bile çalışan ve tatil yapmayarak beni farkında olmadan da olsa vicdan azabına boğan babama, bir dakika yerinde durmayan, evin altını üstüne getiren, evin ve hayatımın içine eden ama yine de çok sevdiğim köpeğim bozo başta olmak üzere bu süreçte emeği geçen herkese ve her şeye minnet duygularımı sunuyorum.

en büyük dileğim yarın ve öbür gün işlerimi bitirip tatilin geri kalanında sadece uyumak ve böylelikle yemekten kaçmak..

2 Eylül 2010 Perşembe

place to be...

"...now i'm darker than the deepest sea,
just hand me down, give me a place to be."

bu şarkı beni her seferinde tek bir yere götürüyor..esenler otogarı..ne kadar romantik değil mi?dünyanın muhtemelen en çirkin otogarında gecenin 1'inde kalbiniz ağzınızda çarparken dinlediğiniz bir müzik çok uzun bir süre içinizde yer edebilir.

ve sabah gözlerimi açtığımda maviydi her yer..tıpkı kendim gibi..



eceabat'tan çanakkale'ye geçerken uykuluydum, heyecanlıydım, şaşkındım..sürekli olarak kendime oraya sadece 1 kez gördüğüm bir insan için gitmediğimi tekrarlıyordum.aslında doğruydu, önceki yaz da tek başıma aynı yolculuğu planlamış, yer bulamadığım için otobüs biletlerimi iptal etmiştim.hmm şimdi burada bir dur..çanakkale ayrı bozcaada ayrı..çanakkale'de kalmadan bozcaada'ya gidemez miydim..işte esas mesele burada başlıyor sanki..ben hep gitmek isterim, kimseye, ama her yere...ama burada kabul etmem gereken bir şey var ki, evet onu bir kez daha görmeliydim.

çanakkale'ye adım attığım anda her an onu görebilecekmişim gibi heyecanlıydım ve utanıyordum.sanki onu görmek istemem, oraya onun için gitmiş olduğumu düşünmesi çok utanç verici bir şeymiş gibi...oysa ki o da biliyordu önceki bozcaada teşebbüsümü, ve bu seyahati konuştuğumuz ilk gün "denk gelirse görüşürüz kendini kasma" özetli konuşmamı..

her neyse..sabahın 7'sinde hayatımda ilk defa gittiğim bir şehrin sokaklarında aval aval etrafa bakınmak, yalnız olmak, baharın kendisi zaten...işte bu şarkı belki de tam olarak o anlara gidiyor, kordon boyunca yürüdüğüm, denize karşı bir çay bahçesinde kahvaltı ettiğim, oteldeki odamın boşalmasını beklerken sokak sokak gezdiğim anlar...ve karşımda d.onanma çay bahçesini gördüğüm an, sanki d.onanma gerçekten orda sanıp, gerisin geriye oradan kaçtığım an..



ve sonunda otele gittim..küçücük, ideal pansiyon odaları gibi döküntü..ama o an sevemeyeceğim hiç bir oda yoktu, çünkü aslında önemli olan odanın nasıl olduğu değil, nerede olduğuydu..geldiğimi haber vermek için belki yarım saat çabaladım, sonunda aradım ve açmadı.biraz uyuyayım dedim..meraklı anne ve arkadaşlarımın telefon tacizlerinden sonra az biraz uyuyakalmıştım ki o esas telefon geldi.o gün belki görüşemeyecektik, ne de olsa cumartesi yine orada olacaktım, en kötü ihtimal buydu..

ve bütün gün sokak sokak gezdikten sonra, tek başıma tatilin en keyiflerini anlarını yaşarken, tipik turist kebe modunda yola değil havaya bakarak yürüdüğüm için ayağımı burktum.otelin lobisinde kendime gülüp kızarak ayağıma buz koyarken beklenen telefon geldi.."5 dakikalığına da olsa görmek istiyorum seni"..üh...



saat kulesi...güzel bir kule..allah daha güzellerini nasip etsin inşallah, amin.

aslında hiç tanımadığım birine duyduğum bu yoğun hissiyatın iki anlamı olabilirdi..ya eski ilişki yükünden kurtulma çabasıydı, ya da gerçekten 6. hissim kuvvetliydi ve bu insan göründüğü gibi olan, olduğu gibi görünen, içi dışı bir tabir ettiğimiz, hoşlanmak için detaylı incelemeye tabi tutulması gerekmeyen sade bir vatandaştı.aradan bunca ay ve olay geçtikten sonra şimdi düşününce birinci seçenek daha doğru geliyor.çünkü bu sade vatandaş gerçekten istediği kadar sade olsun, tam bir kapalı kutuydu.konuştukça tanıdıkça "acaba"ları arttıran biri için içi dışı bir demek ve hislerin gerçek olduğunu düşünmek biraz kendini kandırmacaya giriyor bence.
her neyse..





sonra bozcaada, ve sonra tekrar çanakkale..

çanakkale'nin son gününün fotoğrafı aşağıda..bir çok olasılık vardı kafamda, ama oradan beni dönüş yolunda ağlatacak kadar büyük bir hisle döneceğim aklıma gelmemişti.ve ertesi gün "fly from heaven" dinleyerek kendime kızdım..sonra gelen mesajla gülümsedim, sonra tekrar kendime kızdım.






ve aradan bunca ay geçtikten sonra bana sabahın köründe ilk iş bu yazıyı yazdıran hissin ne olduğunu hala bilmiyorum.

kaçış belki de sadece..çünkü her şeyin sonunda gerçek olan tek bir şey var, 4 yıllık sevgilisini bile hiç tanıyamamış biri olarak, sadece 3 kez gördüğüm birinden hoşlanıyor olmam teoride anlamsız.