20 Ağustos 2015 Perşembe

o gün bugün

şimdi...

sevgili beni yargılayan insan... "bu defteri kapatamadın gitti" diyen, "move on" diyen, "bak hayatında ne güzel bir adam var" diye, sanki ben o adamın ne kadar güzel olduğunu ve kıymetini bilmiyormuşum gibi beni suçluluk duygusuna boğan insan-lar...

şöyle başlayayım... siz hiç aşık oldunuz mu? "tabii ki" diyeceksiniz... işte ilk empati noksanlığınızın kendi kendinize itirafı... peki... aylarca yüzünü göremeyeceğinizi bildiğiniz, ama bekleyeceğinizden emin olduğunuz, çünkü "the one" dediğiniz adam, sizin için tüm hayatını değiştireceğini söyleyip, "ben seninle yaşlanırım" dedikten kısa bir süre sonra sorumluluk alamayacağı gerekçesiyle hayatınızdan temelli çıktıktan bir süre sonra, tüm o sorumlulukları başka bir kadın için alıp, hayatını değiştirdi mi? beyninizi yiyen sorularla, özgüveniniz her geçen gün azalarak bitti mi? "neden, bende olmayan ne var, neden yalan söyledi..."

şimdi susun, beni gerçekten seviyorsanız sadece yanımda olun. oflayıp puflamak... "hala mı?" demek... yardımcı olmuyor.

bugün "ben kimseyi bu kadar çok çok çok sevmedim" diyen adam evleniyor. 

evliliğe, aşka olan tüm inancımı ve isteğimi yıkıp, eskiden olduğum kişiyi öldüren adam yeni bir hayat kuruyor.

öfkenin böyle bir boyutunu yaşamadıysanız, şimdi susun, sessizce dağılın. 



22 Haziran 2015 Pazartesi

-seni kim üzdü böyle?
-beni kim öldürdü?

10 Şubat 2015 Salı

öyle özlemişim ki seni... uyanacağımı farkettiğim anda başladım ağlamaya zaten muhtemelen, daha çok konuşmak istedim, salonumdaki o kanepede güneş doğana kadar sen gittiğinden beri neler olduğunu anlatmak istedim. biliyorum yine bana "salak!" diyecektin, olsun, hakediyorum. hayatta olsan en çok buna gülerdik, hala. ve olsun, ben hep salak olsaydım, sen yaşlanana kadar yanımızda olsaydın. ama sen o hiç yaşlanmayacak olanlardandın zaten. aslında tüm diğer erken gidenler gibi... bir de "aman be!" var, bir şeye üzülecek olursam, suratını buruşturup, tokat gibi çarpardın o "aman be!"yi... ve ben gülerdim, içimden kızardım, ama gülerdim.
rüyama neden girdiğini biliyorum, sadece özlediğim için ağlamadım sabaha kadar, içimde bir yerlerde hissettim o nedeni, düşünmek istemedim, uyumak istedim, uyuyamadım. ama rüyalarda insanı iyileştiren bir şey var, bu yüzden acıtıyor bu kadar. önemsemediğin bir yarayı daha çok açıyor ki sen oradan bir ders çıkar, ya da yolunu değiştir, ya da kabullen, ya da konu her neyse...
deli kadın, "sakın gideyim deme" demiştim, dinlemedin beni..

7 Şubat 2015 Cumartesi

hayvanat bahçelerine, sirklere, akvaryumlara gidip, fotoğraf çektiren insanlardan nefret ediyorum.
yanlışlıkla ömür boyu hapse mahkum edilmiş masum bir insanın durumundan zevk alırcasına yanına gidip "pardon bir fotoğraf çektirebilir miyiz?" demek kadar absürd ve acımasız, zaten hayır deme şansı yok.. akşam akşam... yine tipik kendimi ifade sorunsalı.. belki biraz alkol olsaydı, değil mi? ama alkol de kendini ifadede bi overdose ve yanlış adres gibi etkilere yol açtığından -ki aslında doğru adres odur-, içimdeki panter emeli uyandırıp, öfkemi kendim yerine, hayvanları seviyor gibi yapıp aslında yaşam haklarına saygı duymayan insan müsvettelerine yönlendirmek, bir nebze içimi rahatlatacaktır. zaten hayvanları kendimden çok seviyorum, değil mi? bi kaç gündür de uyandığımda kendimi kocaman peluş bir köpekbalığı olan nori'ye sarılmış bulup, yaşımı sorguluyor olmam da ondandır değil mi? ne de olsa nori'yi istesem de acıtamam, bence ilişkilerimi cansız nesneler düzeyinde tutmam tüm
evrenin ve insanlığın hayrına olacaktır.
ha esas öfke objem olan, tüm hırsımı aldığım, dönüp dolaşıp her seferinde görünmez bir çekiçle kafasına vurup, küfürler yağdırdığım en büyük düşmanım olan kendimle ilişkimde bu cansızlık problem yaratır mı..



*nori nordic'ten gelir. 

5 Ocak 2015 Pazartesi

normal




kar bugün geliyor. garip değil mi? her şeyin normale döneceğine inanmak için bir sebep daha olmuş oluyor.. ve son kar bekleyişimden beri yazmamış olmam, karın yağacağı zamanda yazacak sebebimin olması kadar manidar.

hem dünyada kırılamayacak kabuk yoktur, değil mi?

ve yaşam, aslında, kabuklar kırılmadan başlamaz.