31 Temmuz 2011 Pazar

rüyamda görsem inanmazdım..



şimdi bu şarkıyı dinlerken aklıma o meşhur şubat ayı geliyor..

çok çok romantik değil mi sözleri?

"yalan olsan da gel yine" kısmı dışında..yalanı sevmiyoruz.yalan söyleyenleri hiç sevmiyoruz.

sonra dün gece oluverdi işte.caddebostan sahil, üstümdeki anason kokusu, çimenler...ve çok içip uyanınca gerçekten bir an için "rüyaydı" dedim..sonra kocaman gülümsedim.ve aslında ortada o kadar da sevinecek bir şey yokken..böylesi daha kıymetli.

bir de bu var..



aynı hayranlıkla, benzer hislerle dinlediğim...

ben uyuyayım bari.çav.

25 Temmuz 2011 Pazartesi

nihayet sezonu açtım...ne kadar eziyetli olsa da suyun içinde hissettiklerim için değerdi..
hayatta en mutlu hissettiğim, doğal ortamım dediğim yerde bile epey mutsuzdum bu sefer.gerçi zaten son aylarda çok mutlu değilim, belki doğal ortamım sadece bunu dışa vurmamı sağlamıştır.tıpkı kızıldeniz dönüşü olduğu gibi..

tuzlu su gerçekten yaralara iyi geliyor, ve her yara iyileşirken acıyor..

dalmam lazım...yine, ve çok acil olaraktan..ve daha ıssız bir yerde, daha az insanla..
yanında güvende ve huzurlu hissededilebilecek bir insan var mı bu dünyada?yoksa herkes mi adamına, yerine ve günü gününe değişiyor?

"yalnızlığı severim" diyenlere bunu sormak lazım esas...evet yalnız tatile gitmek güzeldir, sinemaya gidersiniz, yürüyüş yaparsınız falan...ama en zayıf ve yıpranmış anlarınızda, sadece yanınızda olacak, varlığıyla huzur bozmak yerine, verecek olan birini istemez misiniz?

ben istiyorum işte..yalnızlığı sevmiyorum.yalnız yapmayı çok sevdiğim şeyler var sadece, ama yalnızlık beni yoruyor.

gerçi..varlığıyla yoracak bir insanın hayatınızda olması yerine, hiç olmaması daha iyidir.kulaklara küpe..

20 Temmuz 2011 Çarşamba

sevgilinizin aldattığını nasıl anlarsınız

neden bu ara karşıma çıkan herkesin adı murat?

bir ismin tüm travmatik kırıntılarından kurtulmaya çalışırken, sürekli duymak, muhattap olmak çok yorucu..

ve bir fotoğraf var...kız objektife bakıyor..imalı bir gülümseme, müthiş flörtif, çünkü belki fotoğrafı çekenle aşk yaşadığını zannediyor.ama poz verdiği objektifin aslında fotoğrafı çeken iki yüzlü adamın sevgilisine ait olduğunu belki bilmiyor bile..ya da biliyor..bilip bilmediğini kimse bilemez şu saatten sonra..

evet saat geç oldu ayrıca..uyumak lazım.iş çok yoğunken uykuyu almak lazım.ama nerde...o isim, ve o fotoğraf..ve o fotoğrafın sadece bir parçası olduğu fotoğraflar grubu..ve ilk gördüğüm andaki şok etkisi...bu saatte uykumu alan şeyler bunlar işte..

bir adam gelir, hayatınıza girer, ama aynanda başkalarının hayatlarında da varolmaya çalışıyor olduğunu bilmezsiniz..taa ki o çok içten sarıldığını sandığınız adamın, başka birine aynı "içtenlikle" sarıldığının fotoğrafını görene kadar.

o yüzden şöyle yapın..

sevgilinize iş tatiline giderken kendi fotoğraf makinanızı verin(gerçekten iş tatiline gitmiş olsa bile).geldikten sonra gördüğünüz fotoğraflarla yetinmeyip, hemen bir hafıza kartı recovery
programı indirin..tataaam..sildiğini sandığı fotoğraflardabir kızla öpüşürken, ve otel odasın yatağında eğlenirken çekilmiş fotoğraflarını bulursanız zafer sizin.üstüne bir şişe şarap için ve unutun.

18 Temmuz 2011 Pazartesi

galiba insanlardan umudumu kestim bu ara..anlaşmak ne kadar zor bir şey aslında..o kadar kuvvetli ön yargılarımız var ki, karşınızdaki insana ne kadar mantıklı bir açıklama yaparsanız yapın o sizi daha önce kodlandığı kategorilerden birine sokmaya kararlıysa bence susun, şansınız yok.

bu ara çok canım sıkıldı..her şeyi bir süreliğine unutup kendimle olmam mümkün mü?

11 Temmuz 2011 Pazartesi

bir bira, bir kadeh şarap sonrası..la parade dinlerken..yarın iş günü olduğunu bile bile kapanan gözlerimi zorla sebepsiz bir şekilde açık tutmaya çalışırken..bir dilek tutuyorum.bugün bütün gün yaptığım şeydi bu belki de..

bu sefer gerçekten çok çok çok acil gitmem lazım..tuzlu bir suya değmem, hatta yetmez, burnumdan içeri çekmem, yanmam, gözlerim acıyana kadar bulanıklığa boş boş bakmam, maviyle olmam lazım.suyun kaldırma kuvvetini saçlarıma kadar hissetmem gerekiyor.çok acil...

ve şu an, daha da acil.

9 Temmuz 2011 Cumartesi

bon jovi.....

bu gece hiç bitmeseydi ve ben çocukluğum bitmiş gibi hissetmeseydim..bugün zamanın geçtiğini farkettim.hem de öyle sinsi bir şekilde, hızlıca...

bon jovi posterini apartmanın girişine asıp saatlerce karşısında oturduğumuz gecenin üstünden 15 sene geçmiş..gerçekten bitti mi yani?oturup ahmet san'a "bon jovi istanbul'a gelsin" diye değişik tipte kağıtlara, değişik kalem ve el yazılarıyla mektup yazıp yollamamız kadar saf bir duygumuz kaldı mı?

güzel bir çocukluk iyi dostlarla mümkünmüş..bugün anladığım şeylerden biri de bu oldu..andığımda beni gülümseten, mutlu eden ne kadar olay varsa hepsinin arkasında aynı insanları görmek kadar güzel bir şey yok..

ama zaman çok çabuk geçmiş be..

bu bir dönemdiyse, ve bittiyse, bugünü o dönemin son, yeni dönemin ilk günü ilan ediyorum işte..bon jovi konserinin olduğu ve çocukluğumun geçtiği evin satıldığı gün..

29 yaşımda hayallerimin konserinden çıkışta benle bira içecek birini bulamayacak kadar yalnız olmak...2 sene öncesine kadar hayatımın aşkı dediğim adamın bile uykuyu benle bir bira içmeye tercih ederek bir kadınla gidişi..fonda çalan the crow soundtrack'inden "it can't rain all the time"..aslında 15 yaşından beri özünde aynı olan "şey"e ağlıyor olmak..sex and the city'deki charlotte repliği olan "i've been dating since 15, where the hell is he?" isyanını çok içten yaşıyor olmak..

hayatımın en güzel gecelerinden biriydi dediğim gece bu kadar ağlıyor olmak bu gecenin yine de çok güzel olduğu gerçeğini değiştirmeyecek değil mi?çünkü garip bir şekilde kendimi durduramıyorum.

ve arkada şarkı diyor ki.."it can't rain all the time, your tears won't fall forever"...

ama konser muhteşemdi...bu kadar eğleneceğimi, duygulanacağımı, hele ki şu noktaya geleceğimi aklımdan geçirmemiştim.

amma duygu seli...buyrun bunla bitsin..benim daha akacak salya sümüğüm var bu gece anlaşılan..




2 Temmuz 2011 Cumartesi

dünyaların benim olduğu an..günün tam olarak şu anı...susan ablamın tam da dediği gibi..ve dileklerimi bir kağıda yazmış toprağa gömmüşken..normalde gecenin 12sinde çalan telefonlardan nefret ederim, ürkütür beni..ama bu sefer biliyordum resmen..
iki koltukaltımda da dikişler var..sızım sızım sızlarken..14 dakikalığına hiç bir şeyim kalmadı..sadece o ses ve kelebekler...
ah şu kelebekler..