29 Nisan 2010 Perşembe

söylediğim şarkılarda saklı..

bu albümü geçen sene tam bu zamanlarda keşfetmiştim..üsküp şantiyesinde, konteynırda kimse kalmadığında, kendi kendime kaptırıp bağıra çağıra söylüyordum şarkıları..bazen yakalanıyordum, yakalayanların çok hoşuna gidiyordu(aslı'yla ses rengimizi de benzetirler herhalde çok kaptırıyorum söylerken)..dinlerken hüzünlenirdim, çünkü bu albüm ayrılıkla ilgili..ve derdim ki "iyi ki ayrıldığımız dönemde yokmuş bu albüm"..

tamam alnımda çıkan şey 3.göz değil, sadece bir sivilce, ama gerçekten olacakları hissediyorum bazen..bir insan hayatının en iyi giden döneminde böyle bir karamsarlığa kapılıp bağır çağır ayrılık şarkıları söylemez...

gerçi belki beraber ev bakmayı teklif edilen sevgilinin "yanlış anlama öyle bir şey planladığımdan değil ama olur da ayrılırsak..." cümlesini kurmasından sonra ayrılık şarkıları söylemeye başlamak için 3.göz sahibi değil, biraz realistik olmak yeterli..

"..sen çoktan gitmiş gibisin
beni bırakıp incitmişsin.."


falan filan...

hatta şarkıda yanlışlık var..

"yeni yelkenlere açıldım" diyor..yeni yelkenlere açılınmaz aslı'cım, yeni ufuklara yelken açılır falan ne bileyim..ilk defa duydum bu söz öbeğini..neyse, ben yine de seviyorum seni..ben 3 akorla toplasan 15 beste yapmışımdır, bu senin kaçıncı albümün..

bahar günü bu albümü dinleyebiliyor olmak..ayrılığın 11.ayında, artık ayrılığın içimde yer kaplamadığını gösterir mi?
- 3. gözüm çıkıyor lan !
- yok be sivilce o..

---

ama bana sorarsanız, gerçekten 3. gözüm bu aralar baya iyi..

26 Nisan 2010 Pazartesi

Eurythmics - The Miracle of Love

burdan en başta üç ayda hayatı, ruh hali, düşünceleri değişen kebe'ye, budapeşte'deki arkadaşım cano'ya, cenevre'deki ikizim iris'e, istanbul'daki eski sevgilim "T."ye, ve hayatının bir ya da yeterince şanssızsa birden fazla evresinde aşk acısı çekmiş, inancını belki anlık, belki sonsuza kadar kaybetmiş herkese bu şarkıyı ithaf etmek istiyorum.

bazen inanmasak da inanır gibi yapmak iyi gelir, çünkü inanır gibi yaparken bir bakmışsınız gerçekten inanmışsınız..ve evren garip bir düzen, inandığınız şey bir gün gelip sizi buluyor.

yok beni de daha bulmadı, inanma safhasındayım ama :)

---



---


How many sorrows
Do you try to hide
In a world of illusions
That's covering your mind ?
I'll show you something good
Oh I'll show you something good.
When you open your mind
You'll discover the sign
That there's something
You're longing to find...

The miracle of love
Will take away your pain
When the miracle of love
Comes your way again.

Cruel is the night
That covers up your fears.
Tender is the one
Who wipes away your tears.
There must be a bitter breeze
To make you sting so viciously-
They say the greatest coward
Can hurt the most ferociously.
But I'll show you something good
Oh I'll show you something good.
If you open your heart
You can make a new start
When your crumbling world falls apart.

The miracle of love
Will take away your pain
When the miracle of love
Comes your way again.

en korktuğumuz 3 harfli hakkında...

geldim de...ne kadar burdayım bilmiyorum..

en son bir saat kulesi vardı, o uzaktan bana doğru yürüyordu..
hiç bir şey düşünemediğim o zaman diliminde kısacık bir an aklımdan geçenler :

gerçekten burda mıyım, bu insan gerçek mi, kalp atışlarım neden böyle, ben seni tanımıyorum ki, ama sanki tanıyorum..ben bu hissi biliyorum..bu hissin ilerki safhalarını da biliyorum, çünkü benim canımı çok yaktı, ve gariptir ki korkmuyorum.

bazen yaşayabileceğim en büyük aşkı çoktan yaşayıp tükettiğimi, üstüne onun gibi bir şey daha gelmeyeceğini düşünüyorum..ama aşk nankör bir şey, karşılıksız kaldı mı yerini adamına göre ya koca bir boşluğa ya koca bir sevgiye bırakıyor..

ve belki gerçekten tekrardan varolabilir, bir başkasında, bir başka şekilde..

iki ay sonra yeniden, başka bir şehirde, başka bir mevsimde, aynı heyecanla buluşup, aynı belirsizlikle ayrılırken hissettiğim şey bana umut verdi; aşk yeniden varolabilir mi?


20 Nisan 2010 Salı

dırındırırındınnn...

heyecan..starbucks cheesecake..yok ya da kağıt helvalı dondurma..şarap..en iyisi şarap ve kaju..sonra duş, yok yok küvet ve lavanta tuzları..off kağıt helvalı dondurma..

müzik?müzik seçmedim daha bu isimsiz yolculuk için..buldum!isimsiz yolculuk diye bir beste yapmalıyım belki de..meçhule giden kebe ve maceraları diye de bir film çekmeli..

bir itirazı olan varsa ya şimdi konuşsun ya da sonsuza kadar sussun !

19 Nisan 2010 Pazartesi

heyecan..

heyecan hissinin insan bünyesi üzerindeki etkilerini bilmem de, benim üzerimde baya garip etkiler yapıyormuş bunu farkettim.

öncelikle..tüm o pozitif ruh hali bir anda tersine dönebilir mi?evet döner...döndü bile..neden bilmiyorum, ama gerçekten bugün kendimi toparlamakta güçlük çekiyorum.karnımda o garip ağrıyla savaşırken kelebekler, huriye yemem için emir yağdırıyor..bugün 2 porsiyon dondurma ve 1 adet cheesecake yedim.yazarken bile midem bulandı, nasıl yedim, neden yedim..heyecan yiyerek bastılır mı?bastırılmazmış, bastırılmamış heyecanım sürerken yazıyorum bunu.an itibariyle hala heyecanlıyım çünkü.

ve heyecanın getirdiği depresif durumu tersine çevirmek amacıyla yaptığım alışveriş de işe yaramayınca soluğu l'occitane'da aldım.

-merhaba, sakinleştirici bir şeyleriniz var mı?

(bilmeyenler için, l'occitane doğal kozmetik ürünler, duş jelleri, köpük, yağ ve bilumum sürülebilen bir şeyler satan bir yer)

-lavantanın sakinleştirici etkisi vardır.

-ben hepsine bakayım.

ve satışçı bayan önüme dizdi; duş jeli, banyo tuzu, yağ, köpüren tablet..

ben de lavantalı köpüren tablet ve yağ aldım.
oradan çıkıp kutman şaraplarının dükkanına gidip 2 şişe de antik anadolu aldım.
şu 3 günümü banyoda lavanta köpüğü içinde durup şarap içtikten sonra, koku yayan zımbırtıya koyduğum lavanta yağıyla uyumaya çalışarak geçireceğim.

istanbul'dan en son otobüs yolculuğumu aklıma geldi..8 ağustos 2009..hayatımda en çok ağladığım 2.gündü..yanımdaki kadın belli aralıklarla kolonya döküyordu ellerime.molalarda zorla dışarı çıkarıyordu..kabus...

bu otobüs yolculuğu da uykusuz geçecek muhtemelen, ya da 3 günlük sakinleşme kürüm işe yararsa güzel bir uykuyla dinlenmiş olarak tatilime başlama şansım olabilir.

tek bildiğim...haftaya bugün, bu saatlerde, şu koltukta, dönmemiş olmayı diliyor olacağım.

17 Nisan 2010 Cumartesi

günün anlam önemini belirten şarkıyı paylaşmak isterim...



"for a minute i let my guard down
not afraid to be found out
i completely forgot dear
what our fears were all about
oh no,oh no there's no need to be without.."


ve sonracığıma..

"i'm frightened but i'm coming.."

oh la la...

rüyayla gerçeği karıştırdığım çok olurdu...bu gece de hayalle gerçeği ayırdedemez oldum gibi oldu bir an, ama gerçekmiş.

15 Nisan 2010 Perşembe

zavallı/şanslı kebe...

1 ay oldu mu bilmiyorum bu baş ağrısıyla yaşayalı...taa 16 yaşıma döndüm, sabahları ağrıyla uyanmak normal bir şey haline geldi.neden böyle oldum yine?aylardır birikmiş üzüntünün dışa vurumumu mu, yoksa yine burun yollarımda bir kemik mi...bilmiyorum.

her zamankinden daha fazla iyi olmak istiyorum.insan kötü hissederken iyi olma konusunda bu kadar hevesli olamıyor(altını çiziyorum, "bu kadar")..daha enerjik olmak istiyorum, bulduğum her fırsatta uyumak değil..ve hayır, yanlış tahmin, depresyonda değilim.gerçekten...

ama başka bir dünyada olduğum bir gerçek..bazen bu hayal dünyası çok iyi geliyor..işe gelirken, işten dönerken, sahilde, belediyeye gidip gelirken, her türlü ulaşım aracında ya da yayan, o anki sahneye uygun bir müzik seçip hayal kuruyorum..seneler önce yaptığım gibi..hatta itiraf edeyim, küçükken hayal kurmak için ayırdığım bir zaman vardı.benim için bir mesai gibiydi.her gece, yatağıma yattığımda, uyumadan önce, müzik açar ve uzunca bir süre hayal kurardım.şu an mesai ayırmıyorum, ayırsaydım da baya patetik olurdu..

neyse..bu zavallı kebe sıfatım mütemadi baş ağrımdan ileri geliyor.ama diğer yandan, bu bitmeyen ağrıdan kurtulmaya, gün geçtikçe bilinmez bir güç tarafından daha da emilen enerjimi yeniden kazanmaya, uzaklara gidiyorum.bu da beni şanslı kebe yapıyor..seneler önce her sokağında ağladığım bozcaada'ya, bu sefer çok farklı duygularla gidiyorum.ve en önemlisi, o tatilde en çok içime oturan şey olan fotoğraf çekme eylemini doyasıya gerçekleştirmeyi umuyorum.makinam çalınmıştı bozcaada'ya gitmeden...zaten çekecek bir halim de yoktu ya, uyuduğum anlar dışında ağlıyordum.geri geleceğini bile bile.ne salaklık...ve geldi de...o geldi de ben neden gittim, bu da ayrı bir salaklık...ya da o anki doğrularıma salaklık demeyeyim değil mi?her neyse...bozcaada diyince aklıma otobüs beklerken çay bahçesinde "t" ile yaptığım telefon görüşmesi geliyor.."sen güzel güzel tatilini yap, kafana hiç bir şey takma, gelince yine konuşuruz" cümlesi üzerine "tamam kesin barıştık" diye sevinç çığlıkları atıp ağlayan gerizekalı halim..o tatilin üzerinden sayısız mutluluk ve üzüntü geçmiş olmasına rağmen, nedense içime en çok kazınan şey orda..ben şimdi onu bulup, sonsuza kadar ondan arınmaya gidiyorum.

ayaklarım şişko vücudumu taşıyamayana kadar yürümek, rüzgar güllerinde güneşin batışını izleyip rüzgara gülümsemek, tamamen yabancı bir otel odasında huzurla uyanmak istiyorum..

ah inanmıyorum, sadece bir hafta kaldı!

13 Nisan 2010 Salı

nasıl olduysa...

şarap şişesi elimden kaydı..sanki saniyeler sürdü o düşüş ama kontrol edilemezdi aynı zamanda..bir anda yerler kıpkırmızı oldu, ve cam kırıklarıyla doldu.bir akşam sinir ve yorgunluğumu nargile+şarap eşliğinde atmak isterken olacak şey mi...yerleri temizlemek, şaraba bulanan pantalonumu yıkamak ve sonunda yerime oturmak yaklaşık 30-40 dakikamı daha aldı.bir de üstüne elim kesildi.kendimi dexter gibi hissettim yerdeki kırmızı sıvıyı temizlemeye çalışırken..

bugün de bitti...

bir şey çaldım..

efendim "t"nin facebook duvarından çaldığım bir şeyi paylaşmak ve burda kendi çapımda tartışmak istiyorum.



şimdi buna katılmamak elde değil, tartışılacak bir yanı yok...bizim başımıza gelen şey buydu tam olarak.ve pembenin kadını temsil edip, kaçıp gidenin siyah olması da tesadüf değil..ama filmin sonrası var, o kırık kalp kendini onarır, her zamankinden güçlü olur, ama o siyah noktanın meçhule yolculuğunun nerede nasıl biteceği, aradığını bulup bulmayacağı bir soru işaretidir.

gelelim ikinci durumumuza..son derece tasvip ettiğim bir ilişki biçimidir aslında.



..ve gerçekten hayatta yan yana durabilen iki insandan daha güçlü bir birliktelik yoktur.çünkü aşk gidicir, uçucudur.yukarıdaki şemada gördüğümüz gibi sayın izleyiciler, aşkta biri hep gider, biri hep incinir..

ve son olarak üçüncü şemamız..en mantıksızı...en gerçeklikten uzak olanı..yine de gösterelim genç arkadaşlarımızı uyaralım böyle bir şey olmadığı konusunda.



uzay boşluğunda birbirlerine aşık olacak 2 nokta gerçekten karşılaşmışlarsa, başka yönlere gitmelerine olanak yoktur.bu kaçıp birleşme hikayeleri hurafedir.en fazla bir üst şemada gördüğümüz mantık evliliğine gidebilir, ha belki o da aşka dönüşür kim bilir...

sonuçta hep dediğim gibi sevgili günlük, mutlu son yoktur, mutlu başlangıç vardır.

memories...

evet konser cumartesi ve kaçırdığım için kahroluyorum, bu bir gerçek...ama diğer gerçek ise şu, son bir senedir yaşadıklarımdan sonra, onca aşk acısı (frozen), gözyaşı (forgiven), özlem (memories), ayağa kalkma çabası (pale), yeniden aşkı bulma umudu (somewhere) üstüne gidebilseydim, bu konserde sharon'ın sesinden çok benim hıçkırıklarım duyulacaktı.

bir de bu "an acoustic night at the theater" albümüne özenle ayrılık şarkılarını seçmemişler mi?sizi gidi siziler...

yine de orada olmak, bütün bir senenin acısını son kez gözyaşı dökerek çıkarmayı o kadar isterdim ki...bu hissiyatım için de bir şarkı sözü var :

"...too soon they close with one last cry, before they turn to light"

gerçi...hep son diyorum, sonra aklıma bir şey geliyor, artık önce gülümsüyorum, ve sonra yine...

"in this world you tried,
not leaving me alone behind.
there's no other way,
i pray to the gods let him stay.
the memories ease the pain inside,
and now I know why.

all of my memories keep you near.
in silent moments,
imagining you here.
all of my memories keep you near,
in silent whispers, silent tears

made me promise I'd try,
to find my way back in this life.
hope there is a way,
to give me a sign you're okay.
reminds me again it's worth it all,
so I can go home..

together in all these memories,
i see your smile.
all of the memories I hold dear.
darling you know I'll love you,
til the end of time.."

12 Nisan 2010 Pazartesi

historia de un amor...

...dinlerken,

hayaller kurarken,
gece bitmiş, yeni gün başlarken,
umutsuzluktan 2+2'nin 4 etmediği mantıksız düşünceler nehrinde çırpınırken...

bir kaç cümlenin ruh halimde yaptığı bu ani değişiklik beni neden ürkütmüyor?

çok saçma değil mi?

hem de nasıl...

8 Nisan 2010 Perşembe

eski sevgiliyle arkadaş olmak..

..mümkün mü?

herkes değil diyor..ben de aksini ispatlayacağıma inanıyorum artık.

bence iki eski sevgilinin arasında ufak tefek tartışmalar dışında kötü bir şey geçmemişse, her şeye rağmen hala birbirlerinin hayatlarında özellerse, beraber saatlerce gülebiliyorlarsa, ve her şeyden önemlisi, artık birbirleriyle olmanın doğru olmadığını iki taraf da kabullenmişse, arkadaş kalabilirler.

mantıklı olan bu..4 sene her anınızda yanınızda olmuş bir insanı bir yabancı gibi hayatınızdan atma fikri, dün onun da dediği gibi, ölümcül derecede üzücü..

umarım bu sefer başarırız..

6 Nisan 2010 Salı

minik gelin..

alyans problemi

bu sabah kırmızı koca taşlı yüzüğümü sol elimin yüzük parmağına taktım, çok bol geldi.orta parmağıma taktım, olmadı.meğersem sağ elimin yüzük parmağına takıyormuşum.

bu büyük farklılık sebebiyle burdan, henüz ortalıklarda olmayan müstakbel kocama seslenmek istiyorum:

evleneceğim zaman nişan boyunca sağ elde duran alyansın kolayca sola geçeceğini düşünüyorsan yanılıyorsun.bal gibi yeni alyans almamız gerekecek.ama iyi haber, sol el sağda elden daha ince olduğu için bir kaç gram daha hafif ve dolayısıyla daha ucuz bir yüzük alacağımızdan alış-satış farkını karşılamamız mümkün.

5 Nisan 2010 Pazartesi

çizim yeteneğim olsaydı...

bir görüntü geldi gözümün önüne..yer yüzünde olabilecek en huzurlu anlardan biri..bir gün çizebilirsem paylaşırım.

4 Nisan 2010 Pazar

"i wonder if is there hope for us.."

ve bir kaç saat içinde biten güzel kırmızı şarap eşliğinde :

"i can't help myself, i've got to see you again.."

ayrı dünyaların şarkıları biliyorum..ben de ayrı dünyalardayım şu an..ayrı şehirlerdeyim..ama teyzemin bana 10 sene önce, 4 senemi beraber geçireceğimi bilmediğim adamın evinin karşısında dediği cümle geliyor aklıma "..ne de olsa aynı gökyüzünün altındayız"..
bu arada, "tu"yu çok özledim..bugün arıyordum az kalsın, o kadar arınmış hissettim ki aşkından, acısından, kırgınlığından, sesini duymak çok zararsız geldi..ama yapmadım bir sebeple..

her şey çok kopuk..10 saat çalıştığım bir cumartesi gününün gecesinden daha fazlası beklenemezdi..daha fazlasını istemezdim zaten..12 gün olmuştu..şu aptal :)'lerden kurtulmayı hayal ediyorum sadece..yine rüyama gireceğini, ve uyandığımda yine hatırlamayacağımı bilerek, düşünerek uyuyacağım..

hayal kurmak güzeldir..

3 Nisan 2010 Cumartesi

these living arms..

cumartesi çalışmayı sevmem..hele ki yarım saatlik bir iş için boş yere 9 saatimi ofiste geçirmeyi hiç sevmem..

aylardır toplamadığım masamı topladım..feysbukusunda malum özne üzerine yoğunlaştım.. ve yine karnımda o garip ağrı..burda olsa, aah bir burda olsa..

ve tabii ki tea party dinledim (dinliyorum)..

jeff martin benim adıma söylüyor, ya da başkasının ağzından bana söylüyor bilmiyorum işte..

"With your arms around me
You're singing softly
And I fade from memory
And move on"


Patience my kebe, patience...


ne diyeyim ki..

öff..

2 Nisan 2010 Cuma

seyahat güncesi - planlama aşaması

ister inanın, ister inanmayın, araştırmalara başladım da..neden inanmayasınız? hayatımda kaç kez yalnız başıma tatil yaptım da bu mu inanılmaz oluyor?

otobüs mü uçak mı?bozcaada 1 gün mü 2 gün mü?haber versem mi vermesem mi?gitarımı götürsem mi götürmesem mi?

neden insanların aklını okumanın bir yolu yok..ileri seviye reikiciler bunu biraz yapabiliyorlar ama istediğim şeyi öğremenin bir yolu yok..

"wherever you are, i won't stop searching
whatever it takes i need to know.."

biliyorum şarkının benim aradığımla bir alakası yok..

susan ablam der ki...

23-24 nisan'da yakın mesafeli bir yere git, buradan uzaklaş, en romantik günlerini geçireceksin..

şimdi susan abla..benim bu seyahat planlarını yaptığım şu günlerde bana böyle boş ümitler vermesen olmaz mıydı?zaten yavuz çetin dinliyorum..rahmetli ne güzel söylüyor :

"sadece senin olmak istedim dünyada,
sadece sana ait olmak
aşk denen duyguyu yeniden keşfettim.." falan...

susan abla..fala inanma falsız kalma derler..biliyorum sen kızarsın şimdi buna, "astroloji bilimdir" dersin, sırf bu yüzden sana inanasım geliyor..

1 Nisan 2010 Perşembe

geçen sene bugün...

üsküp'teydim..hava serindi, üstümde kahverengi trençkotumla şantiye dönüşü bezgin bekir rolünde natasa ve alex'le buluşmak için meydana gelmiştim.o zamanlarda bilmiyordum ki bu 1 nisan oralarda başka...

kostüm festivali gibi bir şey 1 nisan..herkes bir kostümle çıkıyor dışarı..meydan ve sokaklar kostümlü insanlarla kaynıyordu.baya güzel bir manzaraydı..sokakta oyuncak ayısı ve çizgili pijamalarıyla gezen adamlar, boxer'la, gecelikle çıkan insanlar, cadılar, vampirler...türkiye'yi sevmediğimi hissettiğim günlerden biriydi.

sonra bir bara gittik, canlı müzik vardı.maskeli bir kız şarkı söylüyordu.söylediği şarkıya aşık oldum.hani bir yerde bir şarkı duyarsınız, kim olduğunu, ne olduğunu o kadar bilmezsiniz ki, biterse hayatınız boyunca bir daha duyamayacağını düşündüğünüz için hiç bitmesin istersiniz..

neyse...o gece "tu"dan çok bahsetmiştik (bu blog'da ismi baya değişti ama artık "O" diyemem, başka bir "O"muz var)..O zamanlar ben gerizekalıydım, farkında değildim.neyse..alex'le planlar yapmıştık, "tu"yu üsküp'e gelmeye ikna edecektik ve onlar alex'le survival camp dedikleri 2 günlük doğa gezisine gideceklerdi falan..güzel bir geceydi işte..

stepping stone..

aylar sonra bir arkadaşımın facebook'ta paylaşması üzerine buldum işte o şarkıyı..



sözleri de bir ayrı güzeldir..

"You used call me up from time to time
And it would be so hard for me not to cross the line
The words of love lay on my lips just like a curse
And I knew oh yes I knew they'd only make it worse
And now you have the nerve to play along
Just like the mistro beats in your song
You get your kicks you get your kicks from playing me
And the less you give the more I want so foolishly

But I will never be your stepping stone
Take it all or leave me alone
I will never be your stepping stone
I'm standing upright on my own..."


geçen sene bugün..neşeli bir yerdeydim, yorgun ve neşeliydim..şimdi neşesiz bir yerdeyim, yorgun ve neşeliyim..ikisi aynanda zor oluyor biliyorum ama öyle..