15 Nisan 2010 Perşembe

zavallı/şanslı kebe...

1 ay oldu mu bilmiyorum bu baş ağrısıyla yaşayalı...taa 16 yaşıma döndüm, sabahları ağrıyla uyanmak normal bir şey haline geldi.neden böyle oldum yine?aylardır birikmiş üzüntünün dışa vurumumu mu, yoksa yine burun yollarımda bir kemik mi...bilmiyorum.

her zamankinden daha fazla iyi olmak istiyorum.insan kötü hissederken iyi olma konusunda bu kadar hevesli olamıyor(altını çiziyorum, "bu kadar")..daha enerjik olmak istiyorum, bulduğum her fırsatta uyumak değil..ve hayır, yanlış tahmin, depresyonda değilim.gerçekten...

ama başka bir dünyada olduğum bir gerçek..bazen bu hayal dünyası çok iyi geliyor..işe gelirken, işten dönerken, sahilde, belediyeye gidip gelirken, her türlü ulaşım aracında ya da yayan, o anki sahneye uygun bir müzik seçip hayal kuruyorum..seneler önce yaptığım gibi..hatta itiraf edeyim, küçükken hayal kurmak için ayırdığım bir zaman vardı.benim için bir mesai gibiydi.her gece, yatağıma yattığımda, uyumadan önce, müzik açar ve uzunca bir süre hayal kurardım.şu an mesai ayırmıyorum, ayırsaydım da baya patetik olurdu..

neyse..bu zavallı kebe sıfatım mütemadi baş ağrımdan ileri geliyor.ama diğer yandan, bu bitmeyen ağrıdan kurtulmaya, gün geçtikçe bilinmez bir güç tarafından daha da emilen enerjimi yeniden kazanmaya, uzaklara gidiyorum.bu da beni şanslı kebe yapıyor..seneler önce her sokağında ağladığım bozcaada'ya, bu sefer çok farklı duygularla gidiyorum.ve en önemlisi, o tatilde en çok içime oturan şey olan fotoğraf çekme eylemini doyasıya gerçekleştirmeyi umuyorum.makinam çalınmıştı bozcaada'ya gitmeden...zaten çekecek bir halim de yoktu ya, uyuduğum anlar dışında ağlıyordum.geri geleceğini bile bile.ne salaklık...ve geldi de...o geldi de ben neden gittim, bu da ayrı bir salaklık...ya da o anki doğrularıma salaklık demeyeyim değil mi?her neyse...bozcaada diyince aklıma otobüs beklerken çay bahçesinde "t" ile yaptığım telefon görüşmesi geliyor.."sen güzel güzel tatilini yap, kafana hiç bir şey takma, gelince yine konuşuruz" cümlesi üzerine "tamam kesin barıştık" diye sevinç çığlıkları atıp ağlayan gerizekalı halim..o tatilin üzerinden sayısız mutluluk ve üzüntü geçmiş olmasına rağmen, nedense içime en çok kazınan şey orda..ben şimdi onu bulup, sonsuza kadar ondan arınmaya gidiyorum.

ayaklarım şişko vücudumu taşıyamayana kadar yürümek, rüzgar güllerinde güneşin batışını izleyip rüzgara gülümsemek, tamamen yabancı bir otel odasında huzurla uyanmak istiyorum..

ah inanmıyorum, sadece bir hafta kaldı!

Hiç yorum yok: