23 Eylül 2013 Pazartesi

sözcüklerin gerçekten kendilerine has bir çekim gücü var, hatta çoğu zaman hareketlerden bile fazla..mıknatısın çekim alanına girmiş küçük bir metal parçası gibi, yerimde kalmak için çırpınırken, titreşiyorum.bazen öyle bir yeri uyarıyor ki, seçenekler arasında, çekim gücüne kapılıp gitmek, fiziken kalıp bir duygu patlaması yaşayarak belki anlamından şaşacak kadar kötü sözcükleri bedenimden ayırıp oraya savurmak, ya da sadece direnmek kalıyor.
hangisinin doğru seçim olduğuysa da, karşındaki insana, senin o anki sürecine hangisinin iyi geleceğine göre değişiyor.
yaşım itibariyle mi, yoksa son aylarda ivmesi artan istemsiz ama pek severek deneyimlediğim o değişim sürecinden mi bilmiyorum ama, bana en iyi gelen şey genelde mıktanısa çekilen metal parçasından çok, yaydan fırlamış bir ok gibi belki de, ıskalamak, bir yerde çakılıp kalmak, yaralamak..

17 Eylül 2013 Salı

git..nereye gidiyorsan, nereyi istiyorsan..kimi özlüyorsan..

yeter ki benle aynı denize bakma, beni düşünmüyorken.

ama ben, belki sonsuz olasılık arasından, senle aynı şehirde olmaya üzülyor olmayı tercih ediyorsam, belli ki senin hiç bir suçun yok.

14 Eylül 2013 Cumartesi

yollar..

- kebe, sen gerçek misin rüya mı?
-gerçeğim, bazen rüyayla gerçeği karıştırıyor olsam da..

"yollar, yollar beklediğim..."

bu sefer kendi yolumu gözlüyor gözüm.en sevdiğim yol şarkısını dinlemek içimden gelmese de..hem yeter ki seyahat olsun, insan kendine eşlik edecek bir şarkı bulur, değil mi?

fonda tren sesi, gözümün önünden geçen yeşil, elektrik direkleri, her durakta değişen ruh durumu, en içten gülümseyen halim -ki yalnız seyahat etmenin en kötü yanıdır bu anların fotoğrafını çekecek kimse olmaması, o yorgunluk, "beklediğim". ve yine kurtulamıyorum şarkıdan, fonda "love is a battlefield" çalıyor olsa da, yol yazarken, "yollar"ı düşünmeye karşı koyamıyorum.

yarın yine öyle bir gün, aynı şehirde olduğumuzu bilip, değilmişiz gibi davranmaya devam edeceğimiz, konuşmak isteyip aslında istemeyeceğimiz, geçmişi buruşturup, iyice küçültüp, yumruklarımızın içinde sıkacağımız bir gün.

aşk bitince ardında kalan aslında başetmesi zor olan.

onu da yaptı mı insan, en güzeli kalıyor geriye, görünmez koca bir duvar.

13 Eylül 2013 Cuma

sonbahar emareleri

toplanmayan yatak..bir haftalık giysi yığını..artık sulanmayan saksılar (çünkü çiçekler artık yoklar).daha çok dışarı çıkma isteği..ama o ağırlık..

bu sene bir farkı var sadece, 31 yaşın sihiri midir, yoksa "iyi" olmak için aylarca verdiğim mücadelenin ürünü müdür bilmiyorum, yüzüm gülüyor. sadece bazen durup, "2 sene" diyorum..

nereye ve nasıl gidiyor bu seneler, ve neden o 2 sene içinde geçsin diye kıvrandığım o zaman geçmedi?

bu da benim zamanla, mesafeyle ve içimdeki balıkla mücadelemdi belki.neticede zaman geçti, mesafe bitti, ve balık öldü.

1 haziran, 05.00 suları, fenerbahçe stadı arkası..

"gündüz vakti, her şey uzak, her şey rüya gibi
yürüyorum sokaklarda..
her bir an, her bir saat, bir umut görmek için,
görmek için seni bir daha.."

en son karşısında durduğumda, ağzımdan çıkanlara kulaklarımın inanmadığı o konuşmayı yapmamdan o yana tam 9 ay geçmiş..ve tam o akşam karşılıklı oturmuş, konuşamamışız. yüzüme bakıp bana onla olduğunu, mesafenin bahane olduğunu söyleyememiş. onu öyle aciz, duygusuz, kararsız görmek bir iyi bir kötü gelmiş.ve aradan 5 saat geçmiş...

saatlerce yürümüş, bağırmışım.yorgunum, bütün şehir ayağa kalkmış, isyan ediyoruz. ve en son aklıma gelecek şey aslında onla aynı şehirde olduğum...

derken çok uzaktan farkediyorum, yolu değiştiremem, kaçamam, görmezden gelemem...sadece şunu düşünüyorum, "sen okyanusun ortasından gel, bunca ay sonra, sabahın bu saati beni burda bul!"... beni gördüğünde yüzünde her zamanki ifade, taa ilk günküyle aynı. o ifadeyi içime gömüp, nezaketen selam verip yoluma devam ediyorum.

ve 2 gün sonra yine geliyor, artık ne saatleri sayıyorum, ne ufacık bir kıpırtı var içimde.sadece onla aynı şehirde, hatta aynı ülkede olmayı istemiyorum. günler öncesinden bir huzursuzluk..

balık öldü, haftaya bugün "black forest"ın ortasında ağaçlara sarılıyor olacağım, ve gerisi geçmiş.


10 Eylül 2013 Salı

kahrolsun bağzı şarkılar



---


"What am I supposed to say, baby
I'll be up all night to say the truth
Would you really have a stranger in your bed
Rather than let someone like me take care of you
It's no one's problem but my own
I think I always cared too much
I'm suffocating you and all
It's just the only way I know to love
Know to love


Jealousy hits me sometimes
But I don't mind, no I don't mind
Jealousy hits me sometimes
But I don't mind, no I don't mind
Cause jealousy and I
We're 2 of a kind
And she's all mine, she's all mine

You don't know owe me anything
But you got to spell it out for me
If you say things that you don't mean
Then you don't really want me
At your feet, at your feet"