29 Ekim 2008 Çarşamba

Kısa bir aradan sonra...

Bir akşam 3-5 kelime yazayım hevesiyle girdiğim blogspot sayfamda, son zamanlarda çok alıştığımız o çirkin, kırmızı yazı çıktı...Sayfa kapatılmıştı...Ben yine hükümete saydırdım epey, meğersem Digiturk kapattırmış.Gerekçesi de komik; blogspot yazarlarından biri sayfasında korsan yayın yapıyormuş...

Yani öyle garip bir ülkede yaşıyoruz ki...Suçu işleyenler değil, suçla mağdur duruma düşenler cezalandırılıyor...
Zaten "kültürümüzde" de yok mudur, tecavüzcüsüyle evlendirilen kızı kaç kez okuduk 3. sayfa haberlerinden...Rezillik...
Birileri Atatürk'e hakaret ediyor, Atatürk'ü o sayfada tanıtacak Türk gençlerinin o sayfaya girmeleri yasaklanıyor.Ve orada hala birileri Atatürk'e, ülkemize, milliyetimize hakaretler yağdırıyor.

Neyse uzun lafın kısası Blogspot açıldı ve tekrar çakma yazar olarak sayfama döndüm...

Bugün aldığım bir haberi de paylaşmadan edemeyeceğim...

Can Dündar'ın filmi Mustafa için Turkcell sponsor olacağını açıklamış, son anda vazgeçmişti.Bunun nedeni bugün gazatelere çok korkunç bir şekilde yansıdı.Gerçeklik payı var mıdır, bilmiyorum, ama Turkcell, bu filme sponsor olarak, karşıt görüşlü müşterilerini kaybetmek istemediğini açıklamış...Ve bu açıklamayla bizi kaybetmiştir...Dincilere yalakalıkla bir yere geleceklerini sanan her kişi ve kuruluşa buradan gülüyorum...

Bugün Cumhuriyet Bayramı...

Akşam milyonlar hep bir ağızdan aynı şarkıları söyleyecekler...Bu görüntülerin, bizi karanlığa sürüklemek isteyenlerin gözlerine yumruk gibi çarpması dileğiyle...

Hepimizin bayramı kutlu olsun.

24 Ekim 2008 Cuma

Yapılacak onca şey arasından boş boş etrafıma bakınıp Lizz Wright dinlemeyi seçtim...

Bugün susma günüm...

9-10 sene önce, yine böyle kapalı bir gündü susma günü...1 saat kadar birlikte olmamıza rağmen tek kelime konuşmamıştık, 1 saat öncesindeki "merhaba" ve 1 saat sonrasındaki "görüşürüz" dışında...Sebebi neydi bilmiyorum.Sadece anlamaya çalışıp yanında olmaktı o anki görevim.Zor da gelmemişti.Karanlık sahilde yavaş adımlarla yürürken zaten kelimesiz bir diyalog sürüp gidiyordu aramızda...

Bugün yine susma günüm...Yine onla susmaya gidiyorum.

Bu sefer ölüm sessizliği...

22 Ekim 2008 Çarşamba

...Babamın bana taa 6 sene önce, ben Fransa'dan dönmek-dönmemek arasında gidip gelirken yazdığı bir mail vardı."Hayatı bütün olarak yaşa" demişti.Aile, okul, arkadaşlar, iş, sevgili, hobi...Bugünlerde ne zaman bana "farkındayım" bakışı atsa, içten içe kendimi suçlu hissediyorum.Ben bu nasihatı 6 sene önce almış, hayatımın bir parçası yaptım sanmıştım.Şimdi birbiriyle tıpatıp aynı geçen haftalara bakınca, bütünü yaşama konusunda başarısız olduğumu görüyorum.
Sevgilimi göremiyorum, nadir sesini duyabiliyorum.Paylaşabildiğim hiç bir şey yok, çünkü her günüm birbirinin aynı...Ve dahası zaman zaman sitemkar bir şaka ile "artık benle konuşmaktan sıkılıyorsun"vari cümleler işitmek durumunda kalıyorum...
Arkadaşlarımla olamıyorum...Olduğumda konuştuklarına, yaptıklarına uzak hissediyorum.Bu da yetmezmiş gibi "Ne bu surat sıkıldım ben gidiyorum" diyerek oturduğum masadan kalkıp gidenlere el sallıyorum.Suçlayamam...Suratsızım, agresifim, suskunum, sıkıcıyım, çabuk kırılıyorum...
Yaptığım beton binalara dönüşüyorum.Kimseye tahammülüm yok, neredeyse hiç bir sese, hiç bir mekana, neredeyse hiç bir müziğe...Hayallere tahammülüm yok...Zaten artık istesem de kuramıyorum.Küçükken uyumadan önce ay ışığının vurduğu bir göle sarkan ağaç dalında kurduğum salıncakta sallanmadan uyumazdım...O resmi o kadar güzel çizmiştim ki zihnimde, şimdi bile her detayını hatırlıyorum.Biraz büyüyünce evimi hayal etmeye başladım.Geceleri bazen yatağımdan kalkıp eskiz yapma gereği duyuyordum.Şimdiyse uyumadan önce sadece en büyük fobim bastırıyor, istisnasız her gece...

9 ay önce, yıllardır hayalini kurduğum gitarı aldığımdan beri 2 kez elime aldım...
Okunmayı bekleyen kitapların, daha kötüsü son okuduğum kitabın adını unuttum...Film arşivim desen, bir ara izlerim diye aldığım filmleri nereye koyduğumu unuttum...

Dün kendimi az biraz normal hissettim...Sabah uzun zamandır dinlemediğim en sevdiğim Vega albümüyle bindim arabaya...Bir albümlük yolu, her şarkıyı bağıra çağıra söylerek gittim.Trafiğe kızmadan, insanlara bağırmadan, ağlamadan...

...Yann Tiersen - La Parade...

Günlerdir hissedebildiğim tek şey bu şarkı...Ve tabii ki şu anda dinlediğim...

Sözlerini yazarsam ağlar mıyım?..

another day to live
another way to go
nobody's in this room
nobody's here for now

wakeup early, i know it's too late
to leave with the parade
look at my feet moving slowly
i'm afraid it's over

naked, a bit sleepy
in my single room
i open the door
and call up, call up the lift

i wish i was in the parade

sometimes i feel my skin
sometimes i hear of rest
please try to be friendly
but i'm too old inside

i'm so gelous but try to be
an ordinary girl
i'd like to talk but you know i hate
ordinary words

naked, a bit sleepy
in my single room
i open the door
and call up, call up the lift

i wish i was in the parade



Şu an büyük hayallerle ve heyecanla bindiğim ve sonradan benim için sıradanlaşmanın ötesinde neredeyse can sıkıcılıkla sonuçlanan teknede olmayı istiyorum.Gündüz saatlerce yüzüp, akşam rahatsız olduğum herşeyden kendimi soyutladığımda bana kalan koca bir denize, rüzgar sesine, ve dört duvarım olan gökyüzüne ihtiyacım var.Aradığımı bulacağım başka bir tekneye 8-9 ay kaldı...Ama düşünmektense, unutmanın daha mantıklı olacağı kadar uzun bir süre...

Şimdilik gökyüzünü göremediğim yatağımda, şanslıysam uzaklardan gelecek arabayla karışık martı sesiyle uyumakla yetinmeliyim.Çünkü yarın yine aynı yoğunluk...Herşeyi mükemmel yapmaya karar vererek başlayıp, üzerimde sadece mükemmel bir yorgunlukla eve geleceğim bir gün daha...

3 Ekim 2008 Cuma

Hiç bir hüzün kaynağım olmamasına rağmen, düşünüp iyi-kötü düşüncelere kendi isteğimle daldığım bir gece daha...İş hayatının iyi yanlarından biri de sanırım, ertesi sabah erken uyanma zorunluluğundan dolayı "düşünmeme"yi tercih edip direkt uykuya dalmak...
Ama yarın işe geç gitme kararımı aldım, ve düşünüyorum...
Geçmişimi, geçmişimdeki insanları, mekanları, şarkıları...Özlediğimden mi, kesinlikle değil...
Ekşi sözlükte hakkımda yazılanları okudum.Kardeşinin adı benim adım olan, adı da benim kardeşimin adı olan, ve bunun dışında bir çok ortak noktam olan bir arkadaşım şunu demiş :" yalnızdır o, çünkü özgür olmak ister, birini tercih etmez özgürlüğe.. ve ikimiz de bizi özgür bırakacak "o" insanları bekleriz. belki de boşuna."
Bu cümleyi okuduğumda farkettim, kaçışlarımın, yalnızlığa o kadar sıkı sıkıya bağlı olmamın tek bir sebebi varmış, beni özgür bırakacak o insanı beklemişim hep...Ve Barış'ın dediği gibi, boşuna beklediğimi sandığım için belki de karanlıktaymışım.Şimdi o var...Yalnızlık tutkuma ağır basabilmiş tek insan...