28 Şubat 2011 Pazartesi

28 şubat

bugün çok önemli bir gün.sebebini aylar sonra açıklayacağım.

hem bahar geliyor.doğum günüm yaklaşıyor.bütün planlarım yattıysa da sorun değil.her şey daha iyi olacağı için böyle, değil mi...

bir şey biter, bir şey başlar..ya da belki uzun bir süre başlamaz..önemli olan hiç olmazsa güzel anları güzel hatırlamak olmalı...

bugün ve sonrası çok güzel olacak.

sonra haziran, gelecek..

21 Şubat 2011 Pazartesi

kebe'nin temel ihtiyacı olan "gitmek" üzerine



böyle gitmeyi özlediğim zamanlarda aklıma nisan ayındaki bozcaada tatilim geliyor en çok.odaya adım atar atmaz müziğimi açıp bir kaç saatliğine çektiğim o güzel uyku..ve en çok da üzüm bağları arasından bisikletle ulaştığım o kocaman koyun kumları üstünde huzurdan kalbimin durmak üzere olduğu o gün..

para ne pis bir şey..150 TL'nin hesabını yapıyorsam, bunca stres, yorgunluk ne için?

15 Şubat 2011 Salı

güzel bir aşk hikayesi

14 şubat'ın ilk saatleri..33 yıllık bir karı koca, sıradan bir günün sonunda uyumak üzere yatarlar..adamı uyku tutmaz, günlerdir hafif hafif ağrıyan karnındaki ağrı şiddetlenmiştir.bir hastanenin aciline giderler.orada beklerlerken adam kadına biraz beklemesini, bir yere gidip geleceğini söyler.o sancıyla nereye gidecekse...derken bir süre sonra elinde çiçeklerle geri gelir, "sevgililer günün kutlu olsun" diyerek çiçekleri karısına verir.

aynı adamın ırak'tan karısına yine sevgililer gününde çiçek yolladığını hatırlarım, çünkü kendisi babam olur.

bugün hastanede masasının üstündeki küçük meleği gösterdi, "annen aldı, koruyucu meleğimmiş" diye..

aşk nedir, acaba kime aşık oldum, yoksa hiç aşık olmadım mı diye düşündüğüm şu günlerde bu olanlar bana şunu düşündürdü..bir kere aşk ve sevgi kavramları türkçe'mizin uydurması, ingiliz olsaydık aşık mıyım seviyor muyum diye düşünmeyecektik belki de çünkü bu iki kavram aynı kelimeyle anlatılıyor olacaktı.tamam belki de "i'm in love" ya da "i love" farklı anlamlar çağrıştırıyor olabilir, ama tek kelime...neyse, bu paragrafı özellikle sana ithaf ediyorum sevgili kaz...ne anlatmak istediğimi bilmesem de, belki sen anlayacak bir şey bulursun zuzaylım.

bu olayı öğrenmemle birlikte artık 14 şubat bana, babamın hastaneye kaldırıldığını öğrendiğim an belediye koridorunda yere çöküp ağlamamı değil, gerçek aşkı ya da sevgiyi (her neyse adı) hatırlatacak.

9 Şubat 2011 Çarşamba

ilk aşkım jon'dan günün anlam ve önemine dair bir kaç söz

"i tried to make you happy
you know i tried so hard to be
what you hoped that i would be.."


ve hele ki :

"you need someone to hold you
somebody to be there night and day
someone to kiss your fears away
i just went on pretending
too weak, too proud, too tough to say
i couldn't be the one
to make your dreams come true
that's why i had to run
though i needed you, baby.. "


ve hatta bir de "he"yi "she" yaparsak :

"maybe a better (wo)man
would live and die for you
baby, a better (wo)man would
never say goodbye to you.."



napasın coni...olmayınca olmuyor..

bir de ne garip...insan sinirlenince neden hissettiklerinin tam tersini çok içten gelerek söyleyebiliyor?

beyin-kalp-beden koordinasyonu bu kadar zayıf olan tek ben miyim?
bir dileğimin hala şansı var...

senelerce "başka yerde yaşayamam, ancak herkes gelse başka bir yere yerleşirim" diyen ben, şimdi sadece bu habere odaklanmış, deliler gibi başka bir şehrin hayalini kuruyorum.çünkü orası şehir bile değil..ben orada bir süreliğine de olsa çok mutlu olacağım, o kadar iyi biliyorum ki...

girilebilir bir deniz kıyısında, şehir olmayan bir yerleşim yerinde yaşamak...şu an daha güzel bir hayalim yok.

sadece iş, çıkışta deniz, hafta sonu dalış, yine iş...

bir de bir nargile kafe buldum mu bodrum marinada denize nazır, değmeyin keyfime.

8 Şubat 2011 Salı

..en azından bu sefer daha kısa süreceğini biliyorum.

7 Şubat 2011 Pazartesi

empty rooms

"you hope that she will change her mind
but the days drift on and on...
you'll never know the reason why she's gone.."



püf...
bundan anlıyorum ki bir gün biz de öleceğiz..

taa 6 yaşımdayken geceleri annemle babam ağlama sesime gelirlermiş."neden ağlıyorsun kızım?" diye sorduklarında, "bir gün öleceksiniz" dermişim...o zaman onlara komik gelirmiş tabii gülerlermiş..ama zaman gereğinden hızlı geçiyor ve 6 yaşında sahip olduğum o korku, yakın çevrem başta olmak üzere duyduğum, gördüğüm her ölümle biraz daha şiddetleniyor.ne fena...

bir de hayatta olup kaybettiklerimiz var...hiç var olmamış gibi düşünmemiz gerekenler..ve bir daha varolmayacağını kabullenip hiç düşünmememiz gerekenler..kankuşun hitchcock kutusunun içindeki küçük mezarlık gibi...

bir kaç yazı önce "kaybetmenin en güzel yanı bir daha kaybetmekten korkmamak" yazmıştım..külliyen yalan.bir kez bir kayıp yaşadıktan sonra, insan kaybetmekten korkacağını bildiği şeyden uzak durmaya çalışıyor.duramazsa da sabote etmeye çalışıyor, ya da kaybetmekten korkmayacağını sandığı bir şeye tutunuveriyor, ama zamanla bu da kaybetmekten korktuğu bir şeye dönüşebiliyor.

babam bir kere "ölüm dışında geri alınamayacak bir şey yoktur" demişti.o zaman büyük bir teselli gibi gelmişti bu sözü..şimdi nedense hiç bir şeyin geri alınamayacağını hissediyorum.."undo" komutu ne yazık ki bilgisayarlardaki gibi işlemiyor hayatımızda, geriye dönüşlerin geride hasar bırakmamasına imkan yok..düşüncesizce sarfedilen küçücük bir sözcüğün bile...

neyse işte...

pazartesi dileklerim :

- iyi bir zam
- bodrum'daki işin olması ve oraya taşınmak
- perşembe akşamı...