31 Ekim 2010 Pazar

ışınlanma hakkı

yeni bir önerim var..

kadınların adet dönemlerinde yediklerinin kalorilerinin sayılmaması konusundan sonra aklıma bundan daha faydalı bir icat geldi : ışınlanma..

her insanın haftada bir kez ışınlamna hakkı olsun..mesela dileyen bu hakkını işten eve gelirken trafiğin felaket olduğu bir gün kullansın, dileyen başka bir şehre, hatta bir kıtaya gidebilsin...hatta zaman da yavaşlasın bu esnada..mesela ışınlandığımız yerde 6 saat geçerken burada sadece 1 saat geçmiş olsun..

bu gece çok romantiğim thanks to 23 nisan satın almalı bozcaada şarabı..

"there's a place in the sun for anyone who has the will to chase one and i think i found mine, yes i do believe i have found mine.."

bir sabah farklı bir şeye uyanmak istiyorum..3 ağustos sabahı gibi mesela..hiç bilmediğim bir şey..

şarap biter, behlül kaçar, görkem kebe'den nihayet sıkılır, kebe sızar, şarkı biter, saçlar kurumaz, baş ağrır, kuş uçar, kervan geçmez -yoksa kuş da mı uçmazdı-, morrissey bir sus gözünü seveyim, şarkı yine başlar çünkü..bence ben çok eğlenceliyim bazen.

gözlerinizden öper iyi geceler dilerim.

amin.

kebe

so right!

bazı günler kötü başlar gibi olur..genelde önceki geceki karman çorman rüyalardan..ya da yatağın altındaki bir bezelye tanesinden..ya da dışarıda gece boyunca ağlamış yavru ejderha seslerinden..

sonra o yataktan en kalkmak istemediğiniz an bir şeye ihtiyaç duyarsınız..eliniz ipod'unuza uzanır..o yol listesiyle başlar her şey..160 cm eni olan bir otel odasında her duvara çarparak hazırlandığınız günleri hatırlayarak "uff bugün ne giysem" diye illet bir bezginlikle duştan sonra giyinemeden yatağa oturursunuz yine..bu ruh halini tek bir şarkı kurtarır önce, "so right"..sonra bir mesaj yollarsınız evrene..5 dakika sonra hemen cevap gelir (cidden yapın boş yere konuşmuyorum ben)..
ve dünyanın iki ayrı şehrinde iki ayrı evin 2 ayrı odasında aynanda aynı şarkının çaldığını anlarsınız..arkada dave matthews "i'm going crazy all because of you" derken sadece bir kaç dakika önce gelmesi için yalvardığınız o enerji artık tüm vücudunuza yayılmıştır..

bugün yapacak çok şey var, ve günü sahilde paten kayarak tamamlamaya bu sefer çok kararlıyım!

30 Ekim 2010 Cumartesi

şarkılarla bir cumartesi gecesi ruh hali..

her yer sessizken, 2 kadeh şarap ve komik olmayan bir romantik komedi sonrası dave matthews'un sesi daha bir farklı geliyor..şu an dünyanın en romantik şarkısı "captain"...yok vazgeçtim , "stay" :)

bir gün -buraya da yazıyorum- bu adamları canlı dinleyeceğim..dinleyeceğim dimi..new york'ta çok soğuk bir kış gecesi olacak, ve ben mutluluktan 38 derece olacağım.

sonra "so right" başlayacak..."oh it was empty until you came"...

insanın seyahat özgürlüğünün binlerce dolarla kısıtlanması ne kadar acı bir şey..ben de bu dünyanın insanıyım neden orada olamıyorum?haksızlık...zaten çok da umurumda değil, sadece kaçırdığım konserlere ve dalınacak binlerce tropik denize yanarım ben..

"cry freedom"...ah bu canım grubun her ruh halime uygun bir şarkısı var değil mi..

dünyada bazı kadınlar var, ve onlar için böyle şarkılar yazılıyor :

"Oh, I sleep just to dream her
I beg the night just to see her
That my only love should be her
Just to lie in her arms"


vay anasını demekten başka bir şey yapamıyorum...

galiba ben de uyumak istiyorum, ama uyumak istemiyorum...

ah işte geldi..ben çokça korkarken çok değerli bir dostumdan gelen bir şarkı...

dave matthews değil gerçi, eric clapton.."let it grow"..

Standing at the crossroads, trying to read the signs
To tell me which way I should go to find the answer,
And all the time I know,
Plant your love and let it grow.

Let it grow, let it grow,
Let it blossom, let it flow.
In the sun, the rain, the snow,
Love is lovely, let it grow.

Looking for a reason to check out of my mind,
Trying hard to get a friend that I can count on,
But there's nothing left to show,
Plant your love and let it grow.

Time is getting shorter and there's much for you to do.
Only ask and you will get what you are needing,
The rest is up to you.
Plant your love and let it grow.


ne güzel dimi..

only ask and you will get what you are needing,
the rest is up to you..
plant your love and let it grow..
yine 8 saat uyuyamayacağım..hatta sanırım 6 bile uyuyamayabilirim, hem de bir cumartesi günü..hatta sanırım gözüme az biraz uyku girse mutlu olacağım..

hayal gücü, paranoyalar, garip teoriler...bazen hakkaten kendime "kızım de get deli misin nesin?" diye soruyorum..ama cevabı genelde "e evet ne olacak yani?" oluyor.

bak aklıma yine amelie'deki bir sahne geldi.bu filmi bu kadar sevmeme şaşmamalı, amelie ile özdeşleşen o kadar çok özelliğim var ki..





amelie nino'ya resimle bir randevu veriyor, ama nino kafeye beklediği saatte gelmeyince amelie senaryo yazıyor :

Birincisi: Resmi bulamadı.

İkincisi: Birleştirmeye zamanı olmadı çünkü 3 azılı banka soyguncusu onu rehin aldı ve polisler peşlerine düştü.Kaçmayı başardılar ama bir kaza geçirdiler.Kendine geldiği zaman hafızasını kaybetmişti.Bir kamyon şoförü onu aldı.Kaçak olduğunu düşündüğü için onu İstanbul'a giden bir trene attı.Rus füze başlığı çalmak isteyen Afganlara katılmak zorunda kaldı.Ama kamyonları Tacikistan sınırında uçurumdan yuvarlandı.Tek kurtulan oydu ve bir dağ köyüne yerleşip mücahit bir militan oldu.
Amelie üzülmemeye karar verdi çünkü kafasında aptal bir şapkayla oturup
bütün gün lahana yiyen birini istemiyordu.


uyu kebe hadi pışpış....

ama ya?....

snow patrol - you could be happy


Snow patrol - you could be happy
Yükleyen ritussik. - Video klipler, sanatçı röportajları, konserler ve çok daha fazlası.

You could be happy and I won't know
But you weren't happy the day I watched you go

And all the things that I wished I had not said
Are played in loops 'till it's madness in my head

Is it too late to remind you how we were
But not our last days of silence, screaming, blur

Most of what I remember makes me sure
I should have stopped you from walking out the door

You could be happy, I hope you are
You made me happier than I'd been by far

Somehow everything I own smells of you
And for the tiniest moment it's all not true

Do the things that you always wanted to
Without me there to hold you back, don't think, just do

More than anything I want to see you, girl
Take a glorious bite out of the whole world

29 Ekim 2010 Cuma

archive - empty bottle




The colours run away as the sun fades the day
I find it so hard to find the right words to say
I know that when I have to leave and close it all down
Im losing everything that you have made me
Let it all just fade away
Like leaves from green to grey
Defeat the impossible finish this war with enemies
How I love your smile in my aching heart
Oh why does everything I touch become so sharp?


Let the sea roll over me and wash me away
Let me slide deep beneath this crushing blue
The light in the night and the stars on your face
You are everything that surrounds me in this place

I am the hollowness the empty bottle at the end
I am the falling part playing at pretend
I want that feeling back deep inside my heart.

Lay down these feelings push them all aside
Crawl out into the light my love I cannot hide
Searching for togetherness on the other side
A thousand bullet holes this love cannot die
I am the hollowness the empty bottle at the end
I am the falling part playing at pretend
I want that feeling back deep inside my heart.

kingdom of rust

biliyorum bu şarkı kabak tadı verdi -bana değil- ama yine de yeni bir şey keşfettim.aylardır dinlediğim şarkının klibinde adamın onca yolu kül serpmek için gittiğini yeni farkettim..yuh bana evet..ben de üzülüyorum adam yalnız falan diye, meğersem daha beter bir durummuş...

eğer dalışta ölürsem :

-öncelikle üzülmeyin bilin ki mutlu gittim
-diesel'den son aldığım sadece bir kez giyebildiğim topuklu ayakkabılarımla ve dalış ekipmanlarımla gömülmek istiyorum
-kime ne diyeceğinizi çok iyi biliyorsunuz, ama bir şeyi atladık : "she was a catch!"

aklıma t.'nin apartmanının giriş katında yaşanan korkunç olay geldi..geçenlerde oradan geçerken farkettim, kiralıktı daire..bir gece kadın uyanıyor ve yanında kocası ölü yatıyor..küçük de bir kızları vardı..o ara ne zaman oradan geçsem kalbim acırdı.sonra bir gün o kadını gülerken görünce buruk bir sevinç yaşamıştım, ölümden sonra bile gülebiliyormuş insan diye..ve işte geçenlerde kadının taşındığını görünce bir garip oldum, belki tekrar evleniyordur, mümkün mü..kim bilir..bu kadar kısa zamanda zor ama belli de olmaz..

bir insanla hayatınızı birleştiriyorsunuz, ve bir gün eve gelmiyor..

artık bazen insanların neden bilmedikleri bir güçten koruma istediklerini anlayabiliyorum..

28 Ekim 2010 Perşembe

yağmur, kereviz ve muşamba

insanlar ne zaman hüpletmeden içmeyi, şapırdatmadan yemeyi öğrenecekler, işte o zaman daha sosyal bir insan olacağım.buraya da yazıyorum.

sadece 2 hafta sonra hayatımın tatiline gidiyorum, tatille ilgi dilek ve beklentilerim:

1. kabinde yalnız kalmak (tek bir koşul hariç)
2. yunus görmek
3. köpekbalığı görmek
4. manta görmek
5. caretta görmek
6. fotoğrafların güzel çıkması
7. ihtiyacım olduğu anlarda yalnız kalabilmek
8. dinlenmek
9. hasta olmamak (aman ha!)
10. sağ salim tek parça olarak dönmek tabii..

27 Ekim 2010 Çarşamba

uf allah rızası için..




şu ürünü google'ın 20 sayfasındaki yüzlerce sitenin hiç birinde stokta görmemek ne saçma..aslında buldum sipariş de verdim ama cevap gelmiyor uf..lütfen ama lütfen gelsin!!!

nemo'yu en güzel renkleriyle çekebilmek için ihtiyacım var buna..bir de fener aldım..bir de bıçak..nemo'ya yamuk yapan olursa kafasını kopartırım ki bu aslında ancak bir insan olabilir, ama olsun, yine kopartırım.

fal bakan arkadaşım : yolların var yine, biri uzak biri yakın..-falan filan-..bir de tek taş görüyorum valla şekerim.
ben : yok daha neler..
ahmet : kurşun olmasın o, 2 topuğuna birer tane..


valla o daha mümkün..hatta kafama gökten taş düşmesi bile daha mümkün..

ve bu şarkıyı biraz daha dinlersem yollara düşeceğim..yollara düşmek demişken, tatilim için çok özel bir playlist hazırlamalıyım, şşt wheneverland kanka, burada sana sesleniyorum, en az çanakkale listesi kadar güzel olmalı..


Doves - Kingdom Of Rust
Yükleyen WeeRezZ. - Öne çıkan müzik videolarını izleyin.

bir de bugün kucağıma 37 günlük bir bebek aldım, çok değişik bir duygu..o da canlı falan, bakıyor böyle, sürekli bir şey diyecekmiş gibi..öyle güzel bir kokusu var ki..garip valla, insan canlısını sanırım 10 yaşına kadar sevebiliyorum.

acaba sevdiğim büyük insanları neden ve nasıl sevebiliyorum?bunu çözdüğümde hayatın sırrını çözmüş olacağım gibi hissediyorum.

26 Ekim 2010 Salı

her işte bir hayır var mıymış?

olmaz mı...

bu yaz tekne tatili yapamadığıma üzülürken, bir dahaki yazar kadar 2* kursu için 20 dalışı nasıl tamamlarım diye kara kara düşünürken, "kızıldeniz dalış turları süper ama gece dalışı yapabildiğimde gideyim daha iyi" diye kendimi avutmaya çalışırken, bir anda benim mısır turu oldu mu dalış turu...ssi advanced open water diver sertifikam bile olacak!gece dalışı bile yapacağım huu!

sevgili eski sevgili, vicdan azabı duyma, şu anki programım bir öncekinden daha güzel oldu dön vöri.sana ve yeni sevgiline iyi tatiller diliyorum, gerçekten..ama "hayatımızın geri kalanını böyle geçirsek.." temalı son tatilimizi hatırlayıp o kadar eğlenmemeni temenni etmeden geçemiyorum.bu kadarcık kin kadı kızında bile olur dimi?

bir de..senelerce beni yunuslarla yüzdüreceğini söyleyip kandırdın ama ben yunuslarla yüzmeye gidiyorum.

pşş topgun..telefonda söylemeye cesaretim ama hani olur ya sen de bu blog'u okuyorsan benle gelsene..valla ilişki milişki istemiyorum ben de, gayet arkadaşça teklifim, güzel güzel dalarız, müzik dinleriz, sohbet ederiz, tavla bile oynarız.(not : iki gözüm önüme aksın bu bir intikam daveti değildir).

töbe töbeee...

bence mısır'a gitmem hayırlı olmazdı zaten..benim lanetim mısır'ın koskoca firavunlarının binlerce yıllık lanetlerinin pabucunu dama atardı.

aklıma bir film geldi..forgetting sarah marshall..kahramanımız sevgilisi tarafından terkediliyor ve zor bir süreç geçiriyor..derken "en iyisi ben bir kafa dinlemeye tatile gideyim" diyor..bir de gitsin ne görsün, eski sevgilisi yeni sevilisiyle aynı yerde!

yani kırk yıl düşünsem çok severek izlediğim şu filmdeki insan olacağım aklıma gelmezdi..

sevgili yüce rabbim dedim bağrıma bastım, şimdi sen orada oturmuş kahkahalarla gülüyorsun ama aslında bunda gülünecek bir şey yok...o kadar zorlukla ayarlayabildiğim mısır gezimi iptal etmem sana nasıl bir eğlence sağlıyor bilmiyorum ama an itibariyle gerçekten senle dalga geçtiğim için bana bunu yaptığına inanıyorum.sen bana böyle davranırsan ben sana "boyu cüce rabbim" diye daha çok şarkı yazarım..

şaka bir yana, böyle bir olay ancak benim başıma gelebilirdi gerçekten..gülmekten üzülmeye fırsat olmadı..sadece başka tatil planı yapmaya çalışırken saati 2 ettim ve deli gibi uykum var.

dahab...sen hep orada olacaksın, ve bir gün gerçekten geleceğim..eh çöl ve piramitler de binlerce yıl durmuşlar biraz daha beklerler herhalde..

24 Ekim 2010 Pazar

içim içime sığmıyor..büyüyorum galiba..kabına sığmamak bu mu?ama büyümekten kastettiğim bu değil..büyümekten kastettiğim o da değil çünkü aslında 16 yaşımdakinden daha çocuk gibi hissediyorum.

yine de..içim içime sığmıyor..ya manik depresifim, ya da büyüyorum evet..

küçükken eklemlerim ağrıdığında annem "büyüyorsun" derdi, onun gibi bir şey belki de...

hayatımda ilk defa kıta dışına çıkıyorum..küçükken hayal ettiğim piramitler bir yana, dalışla ilgilenmeye başladığımdan beri hayalini kurduğum kızıldeniz'de dalacağım...ve...söylerken bile inanmıyorum ama dahab'a gidiyorum, blue hole...

hayatımın yolculuğu olacak...çöl ve dünyanın en güzel denizlerinden biri...hadi zaman geçsin!sonra orada durabilir, ben sharm'ın kumunun üstünde huriye'ye krem sürerken mesela..

21 Ekim 2010 Perşembe

kuyruklu yalanlar..

- ...peki ya sen beni bir gün terkedersen?
- sen beni yanında istediğin sürece ben hayatında olacağım kelebek..

beyaz yalanlar..ya da pembe..ne farkeder..büyük hayal kırıklığı doğuran yalanların hepsi renksizdir..dümdüz yalan işte..

bunca sene sonra neden aklıma bu geldi bilmiyorum..yakın zamanda okuduğum kitaptaki saçma sözlerden belki.."seni hayatım boyunca bırakmayacağım..seni daima seveceğim.." falan filan..kürşat başar'dan soğudum valla..tamam romantizmi severim de bu romantizm falan değil, saçmalık..hayatımda kimseye demedim, diyene de gülerim..gerçekçi olmak lazım..öyle hissettiğim zamanlar da oldu ama asla dile getirmedim..

her şey o kadar uçucu ki..

böyle büyük sözler veremeyecek kadar küçüğüz bence hayatın karşısında..hadi bakalım.

17 Ekim 2010 Pazar

evet..yine yollara düşesim var...hayır, bu sefer oraya değil, daha uzağa..sonunun gelmeyeceğini bile bile geçirdiğim ve hep sonu olan bir şey yaşamak istemiyorum, en azından şu an..bilmediğim bir kentin sokaklarında kendimi bulana kadar kaybolmak istiyorum.

terapiye başladım bir de..ilk defa yarı hipnoz durumuna geçtim..uyurken ve uyanırken ağlıyorum, hiçbir şey düşünmeden, ama o kadar içten..ve sakinleşirken tek düşündüğüm : neden bu kadar mutsuzum?bu mutsuzluk kendi dünyama haksızlık, kendime haksızlık..nedeni bile yok aslında, ama nedensiz bir şey olabilir mi hayatta?belki de hep neden aradığım için bu kadar mutsuzum.sadece akışına bırakmak, varoluşunun kıymetini farketmeden yaşlanmak daha mı garantili acaba...

16 Ekim 2010 Cumartesi

6.his, rakıcı amca falan

"sen beni binlerce kez öldürdün
ama hiç beddua etmedim ben sana
bahar hiç eksik olmasın yüzünden
hadi git, hadi git, yolun açık olsun..

yolun açık olsun.."

işte süper keyifli başlayan bir gecede, aslında bana güzel bir geçmişi hatırlatan insanlardan ayrılıp dave matthews dinlerken bir anda bu şarkıyı söylemeye başladım içimden..ipod'uma baktım acaba var mı diye ve yoktu..derken işte, senelerdir ne gördüğüm, ne duyduğum, bu şarkının sahibi geçiverdi yanımdan..inanılmazdı..6.hissimin hiç bu kadar kuvvetli olduğunu hissetmemiştim daha önce..

sonra onu gördüm..gerisi bir karışık...bir insanın kalbi ne kadar küçük ve ne kadar büyük...

ve bugün sokakta şal satan bir adam bizi durdurdu.sağlam içici belli..hayvan sevgisi dolu, beslediği kedileri anlattı.evinde elektrik yok ama kedilerine tavuk veriyor, gçzlerine ilaçlar alıyor...ve o anda bir kız bir erkek olmamıza rağmen adam arkadaşıma döndü "yaralısın, tokat yemişsin" dedi.bir süre bana döndü, "hayat yalnız çekilmez" dedi ve kabalığından dolayı özür dileyerek bir şey okudu..

"yar sarar yar'ın yarasını
yar sevmezse yarı felek .iker anasını"

ve sonra dedi ki, "güçlü ol, kontrolü eline al, yorganının altına saklanma, pasif olma"..

bu neydi şimdi...

13 Ekim 2010 Çarşamba

insanların kendilerini çirkinleştirme çabaları

baya taktığım bir konu var aslında, beni hiç mi hiç ilgilendirmese de anlamakta güçlük çekiyorum.özellikle kızlarda var bu...güzel olma potansiyeline sahip yüzlerce belki binlerce genç kızımız, saçlarıyla, makyajlarıyla kendilerini çirkinleştirdiklerinin farkında değiller..bazen yolda çevirip konuşasım geliyor."evladım, saçların şöyle yarı sarı yarı siyah olmasa, güzelim kahverengi gözlerine o garip yeşil lensleri takmasan, bir de suratına 5 kat fondoten sürüp, gazinocu kralı karıları gibi boyanmasan elin yüzün düzgün" demek istiyorum...bir de özellikle facebook fotoğrafları için verdikleri pozlar var, böyle ağız yarı açık..seksi görünmekten çok uzak, sadece aptal bir ifade verdiklerini görmüyorlar mı, çıldırıyorum.gerçi hakkaten bana ne..ama ne bileyim yazık günah..

13.10.2010 - 00.00

ne güzel bir andı sevgili günlük.

8 Ekim 2010 Cuma

geçen sene "bugün"ler vardı...

şimdi geçen hafta bugün var..hatta geçen hafta şu dakikalar..gerçek değildi sanki..şu an dışarı çıkmak için hazırlanmam gerekirken, pantalonumu giyemeden yatağımın üstüne yığılıp (oturmak değil evet, yığılmak)sadece 1 hafta öncesinde feribot limana yaklaşırken içime dolan o tarifsiz duyguyu hatırlamaya çalışıyorum..çünkü mutlu ediyor beni, 48 saat sonrasına rağmen..

sanırım bunları yazarken acilen blog'umu "bir genç kızın günlüğü" havasından kurtarmam gerektiğini düşündüm..zaten genç kız da değilim artık..böylesi daha da garip oluyor bu yüzden..

ama geçen sene bugün o yoktu..tarifsiz bir üzüntü vardı sadece hayatımda..şimdi tarifli bir üzüntü, ve her şeye rağmen bir mutluluk..

dışarı çıkmak istemiyorum..zaten fırtına var..ama çıkmak gerek..

"seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli" diye sapıklıkta son noktayı koyarak ayrılıyorum.

6 Ekim 2010 Çarşamba

4 mevsim

bir olay üzerinden ne kadar zaman geçtiğini en şiddetli olarak mevsimler üzerinden anlayabilirsiniz.bazen 8 ay geçti demek etkisiz olabiliyor, ama 4.mevsim dediğinizde işler biraz değişiyor..evet zaman çabuk geçiyor..ama nasıl geçtiğini anlayamayabiliyorsunuz..

4.mevsim..2.kış geliyor..ve aklıma 21 ocak günü kadıköy sokaklarında ağlayarak "aşk yeniden" dinleyip, öylesine bir kafeye girip sahlep içtiğim o gün geliyor.ve sadece 10 gün sonra dünyamı değiştiren bir olay..

"but nobody knows
nobody knows
how I wait for you
summer, spring
autumn, winter here
perishing.."
-patrick wolf/damaris

5 Ekim 2010 Salı

susan miller

ablam sen benle dalga mı geçiyorsun?

"Best romantic dates for you (realizing that Venus will be out of phase from October 8 and therefore less powerful) include: October 3 (gold star), 8-9, 14, 23-24 (gold star), 28, and 30-31."

3'ün altını çizerim...çizer çizer bir fena olurum..susan abla..şaka mısın?

"blackbirds flew in and to the cooling towers
i'll pack my bags
thinking of one of those hours
with you, waiting for you"
...demiş doves.

insanın hafızası çok nankör..çok güzel anılarınız olur.ve yeri geri geldiğinde hatırlamak istediğinizde hooop, en kötüsü gelir ilk akla..çok güzel koca bir günün son 5 dakikası gibi..

4 Ekim 2010 Pazartesi

sıradan bir hafta sonu...

...olabilirdi..eğer ben oraya gitmemiş olsaydım..o 3 gün hiç yaşanmamış olsaydı..

bu hafta sonu için en son seçebileceğim kelime "sıradan" olurdu..eğer tek kelimeyle anlatabilmek mümkün olsaydı bile..

evet 6 saatlik otobüs yolculuğu yetmedi o sözcükleri bulmama...dönüş otobüsü artık feribota binerken, ben sessiz sessiz uzaklara bakarken, ve o bana ne düşündüğümü sorarken topladım o sözcükleri..kolaymış gibi pıtır pıtır ağzımdan döküldüler..ve beni aylardır durduğum yerden bir adım ileri götürdüler..sonunda.

otobüse binene kadar feribotta iyiydim..belki de zorlamışım kendimi..aylarca boş yere yaşadığım bir ayrılık acısının üstüne tekrar "biri" için üzülmeyi, özleyecek olmayı yediremedim belki kendime.ama otobüslerin üzerimdeki karşı konulmaz hüznü çabuk gösterdi etkisini..ve gözyaşı...ağlayarak uyumak, sesiyle uyanmak..

ve bir gün gözümün önündeki görüntü zamanla silinecek..tüm bu olanlar arasında ona teşekkür etmek isterdim, bir daha imkan vermediğim bir duyguyu tekrar yaşayabileceğimi gösterdiği için...

şarkım geldi sonunda..paylaşmanın bir yolunu bulana kadar sözleriyle başbaşa bırakıyorum sizleri...

Don't fade away,
to a day without a reason,
summer was the season,
I can hear you callin' me.

Don't fade away,
to a place I can't remember,
I see the burnin' ambers of this fire deep inside.
How your vision fills my heart, it's burning bright.
And I see you in the stillness of the night.

Don't fade away,
to a time where every moment
drifted by the windows in the corners of my soul.

I will love you,
And I will hold you.

Now I know the world is turning,
and I found the air is free,
and I see the sky is blue,
baby, you should be with me

don't fade away,
now the days are older,
winter nights are colder and I hear you calling me.

Don't fade away,
we will find the answer,
sheltered from the rain, we'll be together once again.

I will love you,
and I will hold you.

Now I know the world is turning,
and I found the air is free
and I see the sky is blue,
baby, you should be with me, don't fade away ....

Don't fade away,
to a time where every moment
drifted by the windows in the corners of my soul.

Don't fade away,
we will find the answer,
sheltered from the rain, we'll be together once again.

1 Ekim 2010 Cuma

en sevdiğim objem sırt çantam.

bugün günlerden cuma.mübarek gün.

6 saatlik otobüs yolculuğu..neden olduğunu hala anlamadığım..

ve yol kenarındaki direkler, elektrik telleri hızla yanımdan geçerken, ben aylardır beni durduğum o sabit noktadan bir adım ileri götürecek sözcükleri kovalıyor olacağım.6 saat buna yetecek mi..

evren ve dilekler meselesi düşündüğümüzdan biraz daha karışık ve zormuş sevgili okuyucular..aslında iyi düşünmek, düşündüğümüzden daha da zor..neden mi..

bir şeyi isterken aklınıza gelen kaygılar, endişeler, her türlü negatif düşünceler, o konuyla ilgili tüm pozitif dileklerinizi sıfırlıyor haberiniz olsun!hani sınavlarda 3 yanlış bir doğruyu götürüyor ya, burada 1 negatif 1 pozitifi götürdüğü için biz kendi kendimize dileğimizi öldürmüş oluyoruz.

bilginize..