26 Aralık 2011 Pazartesi

what's wrong with me?

"an unexpected light
shines his way across the sea
just so I don't feel all alone
an unexpected light
he chose me
why can't I make this light my home?
"




---

hakkaten nedir?

kendimi bildim bileli en güzel yaptığım şey kendimi ve duygularımı sabote etmek.

vuu müthiş tespit, bu tespitle lale'ye gitsem kaç seans çıkamam acaba içinden?

25 Aralık 2011 Pazar

2011'in son hayali için...



---

hadi güzel bir kapanış yapalım..cuma gecesinden olsun..ayaklarımız yerden kesilsin..güzel şeyler hissedelim, güzel şeyler olsun..ayaklarımız yerden kesilsin, ve sadece güzel şeyler konuşalım.

bugün 2011'in son cumartesi gecesi..her seferinde tuhaf geliyor senelere anlam yüklemek, bu bitsin diğeri gelsin demek..beklediğimiz o sihirli değneğin neden o gece geleceğini düşünürüz?

2011, bana kendini affettirebilecek misin? hiç bir şey bu sene kaybettiğimin özlemini hafifletmez, ama bir şey var ki, bazı trajediler karşısında insana yaşama gücü verebilir, devam etme isteği, bir dayanak, bir sığınak, bir gülümseme sebebi olabilir..

2011..bana bir süpriz yapmak üzere olduğunu hissediyorum.ama yine benle dalga geçiyorsan.....

---

"this years love had better last
heaven knows it's high time
i've been waiting on my own, too long
when you hold me like you do
it feels so right, oh now
start to forget how my heart gets torn
when that hurt gets thrown
feelin' like I can't go on.
turnin' circles time again
cut like a knife, oh now
if you love me got to know for sure
cuz' it takes something more this time
then sweet, sweet lies, oh now
before I open up my arms and fall losing all control
every dream inside my soul
when you kiss me on that midnight street
sweep me off my feet
singin' ain't this life so sweet?
this years love had better last
this years love had better last
cuz' whose to worry if our hearts get torn
when that hurt gets thrown
don't you notice life goes on
won't you kiss me on that midnight street
sweep me off my feet
singin' ain't this life so sweet
this years love had better last...
"

21 Aralık 2011 Çarşamba

8

"kışlalara erdi bahar, tezkereye bir kaç gün var.."

bu ara çılgınca barış manço dinliyorum.
bu ara çılgınca içmek istiyorum.
bu ara çılgınca iştahım açık.
bu ara çılgınca hayallere dalıyorum.
bu ara çılgınca düşünüyorum.
bu ara çılgınca gün sayıyorum.

19 Aralık 2011 Pazartesi

mektıp

sevgili içime düşen kurt...

bak 30uma kaç aydı, kendimi bildim bileli belli olaylar karşısında hiç eksik kalmayıp, hoop diye içime düşüp duruyorsun.senle bi anlaşma yapsak...bıraksan bazı konulardaki zayıflığımdan faydalanmayı da, biraz destek çıksan bana, bunca yıllık "içime kurt düştü" deyimini "keep your friend close, and your kurt closer" olarak değiştirsem ben de..

lütfen kurt...sana ihtiyacım olmadığı gibi, artık ağırlık yapıyorsun 2 gramlık boyunla..

16 Aralık 2011 Cuma

semoş teyze filan..

semoş teyze annemin arkadaşı...bana fal baktı geçenlerde...bu kadar sevinç gözyaşı görmedim dedi..duyması güzeldi..sevinç gözyaşı tuhaf bir şey...en son 2 sene kadar önce..şişli'deki hastanenin yoğun bakımının kapısında 10 gün bekledikten sonra ofiste annemden gelen bir telefondan sonra masanın altına çöküp hüngür hüngür ağlamıştım, sevinçten, "dayın uyandı" diyince annem...

ve bugün...semoş haklı çıktı.

ben de bazen gerçekle rüyayı ayırt edemiyorum.

bir de..

"tanrı size istediğiniz insanları değil, ihtiyacınız olan insanları verir.
öyle ki bu insanlar size yardım edecek, sizi incitecek (acı verecek),
sizi terkedecek, sizi sevecek ve OLMANIZ GEREKEN KİŞİ olabilmenizi sağlayacaktır."


Lao TZU

13 Aralık 2011 Salı

bugün de böyle..



---

"just take my hand and stop the moonlight fading
just take my hand and take me anywhere
oh take my hand and make me feel amazing
'cause i don't feel amazing now..

see the stars have lost their gaze
and i thought we had a lot of days to share
oh anyway my heart is on the table
you can take it if you want, it's yours.."


---

bir de...kaybettiğiniz sevdiklerinizin rüyanızda geri döndüğünü görmek ne fenadır dimi?gerçek gibi geliyorsa bi de...uyanınca...
dün yine dayım en büyük hayaliyle rüyama girdi, geri gelmişti, hem de kocaman bir tekneyle...

şu an gerçekten..."take my hand and make me feel amazing 'cause i don't feel amazing now"....

12 Aralık 2011 Pazartesi

palmiye

bugün hava süper..muson yağmurları yeni bitti..güneş açtı ve hava ılık..palmiye hışırtıları ve dalga seslerinden başka bir ses yok..
kumların üstündeyim..her an uyuyakalabilirim..sonra uyandığımda hava kararmış olabilir..tepemde yıldızlar üstüme düşerken gözlerimi açabilirim..gökyüzü ve deniz simsiyah görünürken, gökte yıldızlar, denizde yakamozlar ışıl ışıl bana gülümseyebilirler..
derken..biri yanıma geldi ve uykum kaçtı..çünkü konuşacak çok şey var daha..uyku zaman kaybı, hatta belki bunca sene hep kayıptı..
belki hayat gölgesinde uyuyacağım palmiyeyi bulduktan sonra başlayacak, kim bilir..

10 Aralık 2011 Cumartesi

...çünkü tuhaf hisler içindeyim



---

başım ağrıyor...

çok ama çok uykuluyum...

ama bir "ama" var...her şeyi silip süpüren.

hayırlısı diyoruz sadece.

6 Aralık 2011 Salı

paranormal activity

uu çok korkunç.

bu yazacaklarım gerçek bir olaydan esinlenerek yazılmamıştır, birebir gerçeklerdir.

(uuu daha da korkunç)

ofisimizde bir hayalet var.geceleri canı sıkılınca asansörle inip çıkıyor, kapıları açıp kapıyor, dahası utanmadan kapı kapalıyken içeri girip bekçimizin karşısına oturuyor.bunu gören bozo hırlıyor falan.sonra kapı kapalıyken dışarı çıkıyor.güvenlik kayıtlarında herhangi bir şey görünmüyor.

true story.

bugün bana dehşet içinde anlatılan bu hikayelerden sonra asansör firmasını arayıp "ne zilli asansörünüz varmış yerinde durmuyor fıldır fıldır o kat senin bu kat benim gezip duruyor" demedim tabii, ama kendi kendine hareket etmesinin normal olup olmadığını sordum.anormalmiş, sadece tek bir durak tanımlandıysa ona gitmesi normal olabilirmiş.gelip bakacaklar.

bekçi arkadaşımız içinse lustral falan almayı düşünüyorum.ya da ne çekiyorsa bana da ondan versin.

---

şu sıralar am-pm kavramları üzerinde çalışıyorum.mesela şu an 3.07 pm.ama galiba bu sefer öğrendim!

1 Aralık 2011 Perşembe

değişiklikler...

bugün her şey mümkün geliyor..hayatımda düşünmediğim, hayal etmeyi geçtim, söyleseler "hayatta olmaz" dediğim bir şeyi hayal ettim bugün.

sonra..tam 29 dakika ara vermeden, yürümeden, sadece koştum, 3 kilometre..bu da mümkün gelmezdi..

ama bunun bile dışında..bugün her şey mümkün geliyor.

ağaç günümdü bugün, onun yerine gerzek bi film izledik.yarın yapacağım ağacımı..ve bu sefer çok farklı dileklerim olacak, eskiden "olmaz" dediğim..her şey mümkün, dedim ya..ağacı içime sığmayan dileklerimle doldurup gerisini evrene bırakacağım.çünkü tuhaf bir şekilde gerçekten cevabını her zaman alıyorum..

30 Kasım 2011 Çarşamba

bir şarkı yazabilseydim - bölüm 13 - neil diamond, pretty amazing grace



-----

"pretty amazing grace is what you showed me
pretty amazing grace is who you are
i was an empty vessel
you filled me up inside
and with amazing grace
restored my pride.

pretty amazing grace is how you saved me
and with amazing grace, reclaimed my heart
love in the midst of chaos
calm in the heat of war
showed with amazing grace
what love was for.

you forgave my insensitivity
and my attempt to then mislead you
you stood beside a wretch like me
and pretty amazing grace was all i needed.

stumbled inside the doorway of your chapel
humbled and awed by everything i found
beauty and love surround me
freed me from what i feared
asked for amazing grace
and you appeared.

you overcame my loss of hope and faith
gave me a truth i could believe in
you led me to a higher place
showed your amazing grace
when grace was what I needed.

look in a mirror i see your reflection
open a book you live on every page
i fall and you’re there to lift me
you share every road i climb
and with amazing grace
you ease my mind.

i came to you with empty pockets first
when i returned i was a rich man
didn’t believe love could quench my thirst
but with amazing grace, you showed me that it can.

in your amazing grace i had a vision
from that amazing place, i came to be
into the night i wandered, wandering aimlessly
found your amazing grace to comfort me.

pretty amazing
....

you overcame my loss of hope and faith
gave me a truth I could believe in
you led me to that higher place
showed me that love, and truth, and hope, and grace
were all I needed."

27 Kasım 2011 Pazar


"i was all alone, going for a ride
i had to follow this calling from the wild
into the shadows
into the shadows of my heart"


blue foundation - as i moved on

22 Kasım 2011 Salı

paralel hayatımda bir gün daha...



---

hava çok güzel...güneşli...tepemde bulutlar var ama...güneş aralarından bir görünüp bir kayboluyor..çok güzel bir rüzgar..araba geçmeyen, iki tarafı uçsuz bucaksız tarlalar ve çayırlar olan bir yolda yürüyorum...

bu kadar..paralel hayatımda bugünü böyle geçiriyorum...sonra güneş batar gibi olurken ben yine deniz kenarında, benim evimden başka hiç bir evin olmadığı o minik koydaki evime, kendi limanıma gideceğim..güneş tam karşımdan batarken, ben iskelede cin toniğimi yudumlayarak müzik dinliyor olacağım..hatta belki bu şarkıyı..

17 Kasım 2011 Perşembe

you never know

eski ben -sadece bir kaç gün önce- "fazla hayal kurmak iyi değildir, hayal kırıklığı yaşama riskini arttırır" diye bir cümle kurmuştu...
ve karşılığında "hayaller hayal kırıklığı yaşatmaz, beklentiler yaratır" cevabını almıştı..
-beklentilerinin hayalini kurarsın neticede..hayalini kurduğun her şey beklenti olmayabilir..
-ben beklentisi olmayan hayaller kuruyorum şı sıralar.


bu ara tanıştığım, konuştuğum herkes, keşfettiğim her şarkı, her mekan, beni çok farklı bir şeye hazırlıyor.dünyam değişti.mümkün mü bir kaç günde?ben hep biliyordum, işaretleri izlemek gerek...

ve dave matthews'un en sevdiğim şarkı sözü nedir...

don't lose the dreams inside your head, they'll only be there 'til you're dead..dream..

sen çok değiştin bürütüs

"you do the best you can
as it have to be great
open your arms
now is the time
to get away with your life
hold on
and your heart and enjoy the ride"
(slow down-imany)

yoo kebe yoo...bu daha hiç bir şey...

13 Kasım 2011 Pazar

törkiş dikşıneri

şans : Fr. chance

a. 1. Mantıkla açıklanamayan birtakım rastlantısal olayların nedeni olan güç, baht, talih, felek: �Bir hafta içinde kayıplar ve kazanmalarla şansım değişti.� -R. H. Karay. 2. Bir olayın olabilirliği. 3. Bir kimsenin bilgi ve emeğinden çok rastlantı sonucu elde ettiği elverişli durum.

kaynak : http://tdkterim.gov.tr/bts/

buna uygun olarak şanssızlığı tanımlayalım...elini uzattığın herkesin uzağa gitmesi..baban dahil...

an itibariyle yer yüzünde en sevdiğim şarkının "the messenger" olduğunu düşünüyorum...viski üstüne 3 bira üstüne çok viski içtikten sonra...arabanı neden unuttuğuna dair içinde mantıklı bi açıklama belirebiliyor..
ama aynı mistisizm birden sana "everything happens for a reason" diyebiliyor..
buzdolabındaki ballantine's...bugün iyi ki varsın dediğim tek şeysin..arabam bile yanımda değil..

9 Kasım 2011 Çarşamba

bir şarkı yazabilseydim - bölüm 12 - mfö, istedim



---

bu şarkı bana feyza'ların evini hatırlatır..ışıkları söndürüp sokağı izlediğimiz zamanları..o zamandan bu zamana değişmedi hiç, hala en sevdiğim şarkı..

cevabını alamayacağınız soruları sormanın anlamı yok dimi..."neden?" diye düşüne düşüne geçmiyor o zaman...

zaten sonra özlem de geçiyor, hep geçmedi mi...ama şimdi..evdeki son bira, bendeki son gözyaşları onun için tükeniyor -umarım-..

---

"sanki bir hayal gibi
nasıl da dolastım hayatimda
bir yudumda doğmak bir sevgide ölmek istedim
gecelerde bir gölge olmak istedim
sonsuza doğru akıp gitmek istedim

bir resim bir rüya belki bir şarki
aynı bedende iki gönül olmak istedim
ve de yanımda bir tek seni istedim

oysa bir yanlış gibi silinmeye yazıldım satırlara
her ölümle doğmak hiç yok olmamak istedim
sensizliğe öfkeli sabır istedim
gönüllerde sevgiye yol ver istedim

bir kere gördüm bir kere sevdim
bin kez istedim
aynı şarkıda iki gönül olmak istedim
ve de yanımda bir tek seni istedim..
"

7 Kasım 2011 Pazartesi

dilek

bu sefer en içten...

hayatım değişsin istiyorum..kimseyi kaybetmeden herkesten uzaklaşmak..

yarın adada olacağım..belki biraz yardımcı olur.

derken aklıma ne geldi?



---

bir bira daha gider mi? bence gider.

6 Kasım 2011 Pazar

terra nova

dinazorlar falan..şimdilik süper.

bir de filmdeki abi dedi ki "what i feel for you is more than just memories."

ve ben bugün tam iyileştim derken, yine boğazım acıyor.

ve yine...yatağa girmemek için direnen çocuklar gibi, uykum olmasına rağmen bir bölüm daha izlesem mi diye gözkapaklarıma direniyorum.

e ne yapayım..baya heyecanlı.

31 Ekim 2011 Pazartesi

eeeöhhh

bir "benden bu kadar" daha...bazen insanlar sizi öyle bir noktaya getiriyorlar ki anlatmaya çalışmaktan vazgeçip "tamam" diyerek "delete" tuşuna basmak daha kolay oluyor.
deli miyim ben kendime ne zarar vereceğim?
son konumuz faşizmdi..belki bir gün faşist diye diye beni gerçekten faşist yaparlar.
iletişim problemim olduğunu söyleye söyleye beni iletişim kurmaktan vazgeçiren arkadaşlarım gibi..
şu dünyada yüzde yüz her konuda uzlaşabildiğim tek bir insanın olması, onun da eski sevgilim olması ne acı..bu kadar yalnız olan tek ben miyim acaba?değilsem problem yok, ama teksem çok üzücü...
hiç borcum olmasaydı bugün pılımı pırtımı toplayıp giderdim.bugün o noktaya geldim.ama gidemiyorum.ne hoş dimi..iletişim yoksunu kebe'nin faşist hapisanesi..
sabahtan beri rearviewmirror dinleyip suratımdaki büzüşmenin ağlamaya dönüşeceği anı bekliyorum, onu bile beceremiyorum.
nato sekreteri sağolsun önümüzdeki bir kaç günü daha pozitif heyecanla beklememi sağlayacak kadar malzeme verdi.sonra tatil..sonrası da kısmet.

28 Ekim 2011 Cuma

bazen o kadar "teen" kafalar yaşıyorum ki o sırada gökten kocaman bir tokat insin ve suratıma "30 yaşındasın gerzek" diye patlasın istiyorum.

24 Ekim 2011 Pazartesi

bugün bir kez daha insanların ne kadar vahşileşebileceğini gördüm...bugün ruhum eziliyor.kaybolmak istiyorum, yerin dibine girmek..utanç ve nefret duyuyorum, bu insanlardan, bu insanları böyle yapan bu sistemden..

14 Ekim 2011 Cuma

bu muymuş yani...seneler sonra gecenin 1'inde elime gitarı almam, bağıra çağıra, ağzımdan özgüven fışkırarak şarkı söylemem, üstüne utanmadan bir de beste yapmaya kalkmam için gerekli olan?
şşş saat 1..
ama beste zor, sadece mırıltı..bir insana gitme diyememek üstüne beste yapmak oldukça arabesk olurdu..ama yarın böyle bir besteyle gelirsem beni bağrınıza basın olur mu?

13 Ekim 2011 Perşembe

satışçı

satışçılardan nefret ediyorum.

önce pazarladıkları ürünü satana kadar çok kibar, ilgili, dürüst görünürler, bir kere sattılar mı, o zaman tam satışşşş..arasanız da bulamazsınız.sonra yüzsüz gibi tekrar arayıp, referans gösterir misiniz diyebilirler.

oo yüce rabbim ooo..

o hıyar da satışçıydı zaten.kişilik özellikleri mi bu mesleği seçmelerini sağlıyor yoksa bu meslek mi insanları böyle yapıyor bilemedim.

ama her şekilde yumurta yavuktan..çünkü yumurtadan tavuk çıkmaz, civciv çıkar.

12 Ekim 2011 Çarşamba

pearl jam 20

ya işte böyle...30'a bir kaç ay kala en ergen zamanların en önemli gruplarından birinin 20.yıl belgeseline giderseniz olacağı budur...

daha komiği, sadece 15 yaşındayken "can't find her better man, vah vah.." diye halinize ağlamışlığınız varsa, 30 yaşınıza 5 ay kala hala o "better man"in karşınıza çıkmamış olması, en az o muhteşem günlerden bugüne tam 15 yıl geçmiş olduğunu idrak etmek kadar can sıkıcı olabilir...

bugün çanakkale'de kiralık ev baktım.günümün 1 saati çanakkale'ye yerleşme planı yaparak geçti.sonuç mu?kiralar çok ucuz, ama güzel ev bulamadım.bulsaydım babamın bir dahaki gelişinde "baba ben burda mutsuzum, ne de olsa bütün iş internetten yapılıyor, ben en iyisi..."diye başlayan, babamın, dinlerken kulaklarının 90 derece geri gidip, alnının bir anda düzleşip, tüm çizgilerini yokedercesine gerecek kadar sinirleneceği bir konuşmaya başlayabilirdim.

her fırsatta kalbimden geçeni yapmamı, ayaklarım yere bastığı sürece her kararımın arkasında durup bana destek olacağını söylese de, bazı şeylere kendi içimde cesaret etmek için çok korkağım ne yazık ki..

steve jobs da öldü, ne demişti, "sevdiğiniz işi yaparsanız mutlu olursunuz, boşverin üniversiteyi falan"..

ama hayatınızda en değer verdiğiniz adam sizin için bir hayal kurmuş ve bunu yaşamanız için sizden fazla çabalıyorsa, kendi hayallerinizi unutmanız, ya da unutmuş gibi yapmanız kadar normal bir şey olamaz..

geçenlerde "neyin eksik?" diye sormuştu, cevap veremedim..umudum eksik, hayatımı bir gün istediğim gibi yaşayacağıma dair umut..

pearl jam 20 demiştim dimi..güzeldi de, böyle derinlere daldık yine ed'le..

28 Eylül 2011 Çarşamba

kış depresyonu rüzgarları esmeye başlarsa..

hani filmde de dediği gibi..mucizeler en az umduğumuz zaman olacaklarsa, ummamak gerekiyor değil mi?

ama zaten bazen artık umacak halimiz de kalmıyor..bu durumda kabullenmek en kolayı mı?

hep aynı geçen bir iş gününü ne değiştirebilir ki zaten..(bunun da cevabı var ama bilmezden gelmek daha iyi şu an)

bu böyledir..bu şehirde yaşıyorsun, işin bu, daha iyisi yok zaten sana bunu da biliyorsun, denize uzaksın, doğaya uzaksın.idare et belki bir gün yine kenara koyacağın bir kaç kuruşla kavuşursun bir parça yeşilliğe ve huzura..

çok mu şey istiyorum?

---

"hadi kalk gidiyoruz"

nereye diye bile sormam...

22 Eylül 2011 Perşembe

yılın ilk sonbahar günü

hayırlara vesile olsun...

bu yılın da bitmesine çok çok az kaldığını gösterir bu...yağmur yağar, hafif üşür gibi olursunuz, ama açık havada durup tadını çıkarmanızı engellemeyecek kadar serindir sadece hava..

gerçi yine de günün büyük bir kısmını ofiste geçiriyorsanız, en büyük probleminizle havanın erken karardığını farkettiğiniz an yüzleşirsiniz.yaz boyu 2 hafta hariç yine çalışmış olsanız da, havanın erken kararması özgürlüğünüzün elinizden alındığını hissettirir, aslında değişen hiç bir şey yokken mevsim dışında..

yaz özgürlüktür o zaman..eh bir nevi..şimdiden içimizde "summer" çalmaya ve paçalarımızdan kumlar dökülmeye başladıysa, çok yazık...

---

.....ve şu an, kim olduğunu bile bilmediğim birinin ellerini tutup bir deniz kenarına gitmek istiyorum..etrafında binalar yerine ağaçlar olan..

---

bir kış daha (b)öyle geçmemeli...

18 Eylül 2011 Pazar

özlem..

kırık çıkık gibi, sıcakken daha az hissedersiniz..

ama kırık çıkık gibi değildir, çünkü kaynamaz, iyileşmez.

özlem büyür ve büyür...paylaşmak istedikleriniz öyle bir birikir ki, bir gece uykunuzda onun geri geldiğini ve deliler gibi anlattığınızı görür, uyandığınızda gözlerinizde biriken çapaklardan uykunuzda gerçekten ağladığınızı anlarsınız.

doğa bize bir kıyak çekse de, 80 yaşından önce kimse ölmese, sonrası şanssızlık olsa sadece...

özlem kelimesinin bile kendi içinde ne kadar çok anlamı var...

17 Eylül 2011 Cumartesi

....ve her şey bir yana, bir zamanlar beraber sonsuzluk yüzüğü taktığınız, "dostum" dediğiniz insanı gelinliğiyle görünce, davet edilmemiş olduğunuz önemsizliğini yitirebiliyor...neden ve nasıl bu duruma geldik diye düşünmeninse bir faydası yok..geriye sadece, çektiği korkunç acılardan sonra çok çok mutlu olması için evrene savurduğunuz, onun habersiz olduğu dilekler kalıyor..

13 Eylül 2011 Salı

ben doğduğumda yanımda olmadığı için eksikliğini hissetmişimdir belki bilinçaltımda, ben doğduktan sonra da çok kez gitti uzaklara..belki hep özlediğim için bu kadar büyük ona sevgim.küçükken balkondan gidişini izlerken ağlardım, o zaman gittiği en uzak yer ankara'ydı.sonra öyle bir noktaya geldi ki, arada 8 saat fark olan bir yere gittiğinde, oranın saatine yeni yılını kutlamak için beklerken mesaj atıp yeni yılını kutlamayı unuttuğumu söylemişti, ve ardından "benim her şeyim orda kızım" demişti..

üsküp'te olmamın en güzel yanı bu oluyor, başbaşa saatlerce zaman geçiriyoruz, içip sohbet ediyoruz, bazen arkadaşım oluyor, bazen abim, bazen patronum..sonra bir an gelip babam olduğunu hatırlayınca dünyalar benim oluyor, o an dünyanın en mutlu, en şanslı insanı oluyorum işte..bugün tuğrul'a dedim, "tanrı bir tane irfan yaratmış, onu da babam yapmış, daha ne isterdim ki..."

gerçekten, daha ne isterim ki...

11 Eylül 2011 Pazar

kötü insanlar mutlu olmalı mı?

gerçi kötüden kasıt nedir..

ama bir insan size kötülük yapmış yalancının tekiyse, ve siz yeni bir insana tertemiz duygular beslediğiniz halde kıymetiniz bilinmemekteyse ve hala hayal kırıklığı üstüne hayal kırıklığı yaşıyorsanız, kötü insan sizden daha önce mutlu olmamalı.

kıskançlık değil bu..

"ben daha çok hakediyorum" düşüncesi...

işte günün özeti, adalet yoktur.

9 Eylül 2011 Cuma

Uzun zamandır aradığım bir diğer şarkı...

"If life is all we are
Then shine like every star
Nothing lasts forever
Time will make our history
As love will too.."





---

hava kapandı, eylül geldi..beklemediğim kadar güneşli..

ve ben tatilden geldiğimi yeni hatırladım, tatil dönüşü sendromu yaşamadığımı yeni farkettim.pek hoş..

7 Eylül 2011 Çarşamba

bir şarkı yazabilseydim - bölüm 11 - Saybia, the Day After Tomorrow

azimle işeyen duvarı deler, derler, yani umarım.

---



---

Please tell me why do birds
Sing when you're near me?
Sing when you're close to me?
They say that I'm a fool
For loving you deeply
Loving you secretly

But I crash in my mind
Whenever you are near
Getting deaf, dumb and blind
Just drowning in despair
I am lost in your flame
It's burning like the sun
And I call out your name
The moment you are gone

Please tell me why can't I
Breathe when you're near me?
Breathe when you're close to me?
I know you know I'm lost
In loving you deeply
Loving you secretly
Secretly

But I crash in my mind
Whenever you are near
Getting deaf, dumb and blind
Just drowning in despair
I am lost in your flame
It's burning like the sun
And I call out your name
The moment you are gone

Tomorrow
I'll tell it all tomorrow
Or the day after tomorrow
I'm sure I'll tell you then

5 Eylül 2011 Pazartesi

bu böyle çok güzel, ama böyle gidemez.

---

teknede geçen bir hafta ardından datça..istanbul ceza gibi derken ne güzel karşıladı beni..istanbul'a döndüğümü biraz önce hatırladım.ben bu gece başka bir yerdeydim..zaman ve mekan kavramlarının olmadığı, sadece müziğin ve kocaman gülüşlerin olduğu bir dünyada...

---

"aşık olacak gibisin, gözlerinde atıyor kalbin..ve bir eylül akşamında yaprak çıtırtılarıyla yürüyorsun.."


10 Ağustos 2011 Çarşamba

grave digger

an itibariyle dilime dolanan şarkı : grave digger..

"grave digger, when you dig my grave, can you make it shallow, so that i can feel the rain.."

yaz sıcağında hırka giymemi gerektirecek kadar serin olan bodrum kat ofisimde, bu şarkıyı söylüyorum bir süredir.

hayırlara vesile, kokun benzer sümbüle, ne mutluyduk seninle, hayırlara vesile.

4 Ağustos 2011 Perşembe

aylar sonra gelse de, özür özürdür..hiç yoktan iyidir, artık geride kalabilir.

ve bugün radyoda dave matthews çaldı.ve hatta çalmadan biraz önce demiştim ki, "eğer radyoda dmb duyarsam, .. olacak", ve az sonra "funny the way it is"...ama hakkaten funnu the way it is..

3 Ağustos 2011 Çarşamba

3 ağustos..

bu sabah uyandığımda o sabaha nasıl uyandığımı hatırladım.ağlamak yerine gülümsedim bu sefer..yine de bir gün, bugünün o günün yıl dönümü olduğunu unutacağım yılı bekliyorum.

ve bütün aylar, haftalar, günler yerin dibine girmiş gibi...bugün..."kebe beni bir arar mısın?"..

işten çıkabilirsem..sahilde bir bira..

fikrim geldi.

olmasa da olur, ama olsa çok güzel olur.

bir gün bu fikrimi bu ya da başka şekilde açıklamayı düşünebilirim.

o güne kadar, hoppidik patates.ne demek olduğunu ben de bilmiyorum.

dünyada hiç bir faydası-fonksiyonu olmayan bir yaratık var mıdır acaba?her şeyin bir sebebi var felsefeme aykırı olsa da, gerçekten fonksiyonsuz hayvanlar ve insanlar olduğuna inanıyorum.ya da yaşamsal döngüde doğaya ve insana faydası olmayıp, üstüne zararı olanlar..aklıma gelen ilk örnek sivrisinek..kim bana bu canlının doğada bir görevi olduğuna inandırabilir?

bir de bazı insan var..görünürde varla yok arası gibi olan, ama iç dünyamızı farkında olmadan iyileştiren..olabiliyor yani, bence.

31 Temmuz 2011 Pazar

rüyamda görsem inanmazdım..



şimdi bu şarkıyı dinlerken aklıma o meşhur şubat ayı geliyor..

çok çok romantik değil mi sözleri?

"yalan olsan da gel yine" kısmı dışında..yalanı sevmiyoruz.yalan söyleyenleri hiç sevmiyoruz.

sonra dün gece oluverdi işte.caddebostan sahil, üstümdeki anason kokusu, çimenler...ve çok içip uyanınca gerçekten bir an için "rüyaydı" dedim..sonra kocaman gülümsedim.ve aslında ortada o kadar da sevinecek bir şey yokken..böylesi daha kıymetli.

bir de bu var..



aynı hayranlıkla, benzer hislerle dinlediğim...

ben uyuyayım bari.çav.

25 Temmuz 2011 Pazartesi

nihayet sezonu açtım...ne kadar eziyetli olsa da suyun içinde hissettiklerim için değerdi..
hayatta en mutlu hissettiğim, doğal ortamım dediğim yerde bile epey mutsuzdum bu sefer.gerçi zaten son aylarda çok mutlu değilim, belki doğal ortamım sadece bunu dışa vurmamı sağlamıştır.tıpkı kızıldeniz dönüşü olduğu gibi..

tuzlu su gerçekten yaralara iyi geliyor, ve her yara iyileşirken acıyor..

dalmam lazım...yine, ve çok acil olaraktan..ve daha ıssız bir yerde, daha az insanla..
yanında güvende ve huzurlu hissededilebilecek bir insan var mı bu dünyada?yoksa herkes mi adamına, yerine ve günü gününe değişiyor?

"yalnızlığı severim" diyenlere bunu sormak lazım esas...evet yalnız tatile gitmek güzeldir, sinemaya gidersiniz, yürüyüş yaparsınız falan...ama en zayıf ve yıpranmış anlarınızda, sadece yanınızda olacak, varlığıyla huzur bozmak yerine, verecek olan birini istemez misiniz?

ben istiyorum işte..yalnızlığı sevmiyorum.yalnız yapmayı çok sevdiğim şeyler var sadece, ama yalnızlık beni yoruyor.

gerçi..varlığıyla yoracak bir insanın hayatınızda olması yerine, hiç olmaması daha iyidir.kulaklara küpe..

20 Temmuz 2011 Çarşamba

sevgilinizin aldattığını nasıl anlarsınız

neden bu ara karşıma çıkan herkesin adı murat?

bir ismin tüm travmatik kırıntılarından kurtulmaya çalışırken, sürekli duymak, muhattap olmak çok yorucu..

ve bir fotoğraf var...kız objektife bakıyor..imalı bir gülümseme, müthiş flörtif, çünkü belki fotoğrafı çekenle aşk yaşadığını zannediyor.ama poz verdiği objektifin aslında fotoğrafı çeken iki yüzlü adamın sevgilisine ait olduğunu belki bilmiyor bile..ya da biliyor..bilip bilmediğini kimse bilemez şu saatten sonra..

evet saat geç oldu ayrıca..uyumak lazım.iş çok yoğunken uykuyu almak lazım.ama nerde...o isim, ve o fotoğraf..ve o fotoğrafın sadece bir parçası olduğu fotoğraflar grubu..ve ilk gördüğüm andaki şok etkisi...bu saatte uykumu alan şeyler bunlar işte..

bir adam gelir, hayatınıza girer, ama aynanda başkalarının hayatlarında da varolmaya çalışıyor olduğunu bilmezsiniz..taa ki o çok içten sarıldığını sandığınız adamın, başka birine aynı "içtenlikle" sarıldığının fotoğrafını görene kadar.

o yüzden şöyle yapın..

sevgilinize iş tatiline giderken kendi fotoğraf makinanızı verin(gerçekten iş tatiline gitmiş olsa bile).geldikten sonra gördüğünüz fotoğraflarla yetinmeyip, hemen bir hafıza kartı recovery
programı indirin..tataaam..sildiğini sandığı fotoğraflardabir kızla öpüşürken, ve otel odasın yatağında eğlenirken çekilmiş fotoğraflarını bulursanız zafer sizin.üstüne bir şişe şarap için ve unutun.

18 Temmuz 2011 Pazartesi

galiba insanlardan umudumu kestim bu ara..anlaşmak ne kadar zor bir şey aslında..o kadar kuvvetli ön yargılarımız var ki, karşınızdaki insana ne kadar mantıklı bir açıklama yaparsanız yapın o sizi daha önce kodlandığı kategorilerden birine sokmaya kararlıysa bence susun, şansınız yok.

bu ara çok canım sıkıldı..her şeyi bir süreliğine unutup kendimle olmam mümkün mü?

11 Temmuz 2011 Pazartesi

bir bira, bir kadeh şarap sonrası..la parade dinlerken..yarın iş günü olduğunu bile bile kapanan gözlerimi zorla sebepsiz bir şekilde açık tutmaya çalışırken..bir dilek tutuyorum.bugün bütün gün yaptığım şeydi bu belki de..

bu sefer gerçekten çok çok çok acil gitmem lazım..tuzlu bir suya değmem, hatta yetmez, burnumdan içeri çekmem, yanmam, gözlerim acıyana kadar bulanıklığa boş boş bakmam, maviyle olmam lazım.suyun kaldırma kuvvetini saçlarıma kadar hissetmem gerekiyor.çok acil...

ve şu an, daha da acil.

9 Temmuz 2011 Cumartesi

bon jovi.....

bu gece hiç bitmeseydi ve ben çocukluğum bitmiş gibi hissetmeseydim..bugün zamanın geçtiğini farkettim.hem de öyle sinsi bir şekilde, hızlıca...

bon jovi posterini apartmanın girişine asıp saatlerce karşısında oturduğumuz gecenin üstünden 15 sene geçmiş..gerçekten bitti mi yani?oturup ahmet san'a "bon jovi istanbul'a gelsin" diye değişik tipte kağıtlara, değişik kalem ve el yazılarıyla mektup yazıp yollamamız kadar saf bir duygumuz kaldı mı?

güzel bir çocukluk iyi dostlarla mümkünmüş..bugün anladığım şeylerden biri de bu oldu..andığımda beni gülümseten, mutlu eden ne kadar olay varsa hepsinin arkasında aynı insanları görmek kadar güzel bir şey yok..

ama zaman çok çabuk geçmiş be..

bu bir dönemdiyse, ve bittiyse, bugünü o dönemin son, yeni dönemin ilk günü ilan ediyorum işte..bon jovi konserinin olduğu ve çocukluğumun geçtiği evin satıldığı gün..

29 yaşımda hayallerimin konserinden çıkışta benle bira içecek birini bulamayacak kadar yalnız olmak...2 sene öncesine kadar hayatımın aşkı dediğim adamın bile uykuyu benle bir bira içmeye tercih ederek bir kadınla gidişi..fonda çalan the crow soundtrack'inden "it can't rain all the time"..aslında 15 yaşından beri özünde aynı olan "şey"e ağlıyor olmak..sex and the city'deki charlotte repliği olan "i've been dating since 15, where the hell is he?" isyanını çok içten yaşıyor olmak..

hayatımın en güzel gecelerinden biriydi dediğim gece bu kadar ağlıyor olmak bu gecenin yine de çok güzel olduğu gerçeğini değiştirmeyecek değil mi?çünkü garip bir şekilde kendimi durduramıyorum.

ve arkada şarkı diyor ki.."it can't rain all the time, your tears won't fall forever"...

ama konser muhteşemdi...bu kadar eğleneceğimi, duygulanacağımı, hele ki şu noktaya geleceğimi aklımdan geçirmemiştim.

amma duygu seli...buyrun bunla bitsin..benim daha akacak salya sümüğüm var bu gece anlaşılan..




2 Temmuz 2011 Cumartesi

dünyaların benim olduğu an..günün tam olarak şu anı...susan ablamın tam da dediği gibi..ve dileklerimi bir kağıda yazmış toprağa gömmüşken..normalde gecenin 12sinde çalan telefonlardan nefret ederim, ürkütür beni..ama bu sefer biliyordum resmen..
iki koltukaltımda da dikişler var..sızım sızım sızlarken..14 dakikalığına hiç bir şeyim kalmadı..sadece o ses ve kelebekler...
ah şu kelebekler..

27 Haziran 2011 Pazartesi

ryan adams - when the stars go blue

uyumak istememek, ama erken kalkacak olmak..

-----

"where do you go when you're lonely
where do you go when you're blue
where do you go when you're lonely
i'll follow you
when the stars go blue
the stars go blue, stars go blue "..


-----

26 Haziran 2011 Pazar

ben ergün'ü çok seviyorum, hem de sessiz sakız çiğnediği için değil.harbici çok seviyorum.di mi ergün?

not: bilmeyenler için, ergün sevgilim değildir, kankaların johnny depp'i...

24 Haziran 2011 Cuma

çekiç sesleri..matkaplar..bir de metal kesme sesi var ki...şantiye hayatını çok seviyorum o ayrı..ama bu ara, özellikle bugünkü ruh halim katlanamıyor bu seslere...
şu an gerçekten eylül ayındaki özil sahiline ışınlanmak istiyorum..

heyecan duymayı özlemişim, dün gece en azından bunu hissettim.özlediğimi düşündüğüm insanı görmemiş olsam da, hem belki özlememişimdir..özleyecek bir şey yok ortada..işte o heyecan dışında belki..

zaten insan yakınında o siyah kelimeyi yaşadığında özlem kelimesinin de anlamı değişiveriyor.

bir de...müziğe dönüyorum.umarım o da bana döner..

..yine de, özlemiş olabilirim.

21 Haziran 2011 Salı

kafam yorulmuş.

bazı yaşanmışlıkların çok gerçek, bazılarınınsa rüya gibi gelmesi ne garip..bazı dönemleri, olayları, geçmişe, tarihin bir köşesine çok güzel oturtabilirsiniz, ama bazıları aylarca, belki yıllarca süren bir kabus gibi geçmişe sığamaz, ya da o kadar güzeldir ki, hiç bitmesini istemediğiniz bir rüya gibi zihninizi hep meşgul eder..
bu ayrımı yapan bensem, neden o kabus gibi olaylar üzerine tarih atıp geçmişe postalayamıyorum?ya da belki bazı şeyler doğası itibariyle günümü taciz etmek için varoldular..

13 Haziran 2011 Pazartesi

2.....

"rüzgar alsa uçursa beni
okyanusun ortasına bıraksa
elimi tutan sen olsan beni kurtarsan
yeni doğmuş bir bebek gibi ağlarım.."
-aşka dair, flört-

8 Haziran 2011 Çarşamba

...

susan ablam 4-12 haziran arası yaz demişti...yaratıcılığım tavan yapacakmış.tabii ki yapmadı.

yazmamı gerektiren ciddi bir duygu yoğunluğum var.ama nedense gerçek bir hisse geldiğimde böyle donup kalıyorum işte.ölümü ne anlatır bilmiyorum, ölümün kendisi gibi soğuk ve keskin kelimeler de tanımıyorum.

ama o'ndan bahsetmek için ölümden bahsetmeme gerek yok.etrafındaki herkese neşe ve ışık saçan, hayat dolu bir insandı o.herkes kaybettiği için "hayat doluydu" der de, kimse onun gibi değildi işte.

benim en önemli parçam bana hep onu hatırlatacak, deniz...

dalışa başlamam için babamı ikna etmeye geldiği günü hatırlıyorum...sonra bana dönüp kurallara uymam gerektiğini büyük bir ciddiyetle anlatışını..

toprak oldu derler ya, benim için dayım maviydi, ve deniz oldu şimdi.

18 Mayıs 2011 Çarşamba

çin'li gelinin dramı

bu haber bu sabah beni bir garip yaptı.

http://www.hurriyet.com.tr/planet/17816014.asp?gid=381

evlenmeyi beklerken 4 yıllık sevgilisi tarafından terkedilen kızın dramı yüreğimi burktu, sonra "iyi ki bir gelinlik giyip boğaz köprüsü'ne çıkmadım" diyerek bir avundum.

14 Mayıs 2011 Cumartesi

nutella'nın simite müthiş adheransı...

ters çevirsen bile akmıyor o nutella...

an itibariyle durumumun nutella-simit ilişkisine olan benzerliğinden olsa gerek, her soğuk cevabında gidip bir parça daha sürüp yiyorum.buradan anlayacağımız odur ki kendime hedef olarak seçmem gereken şey bu değil...

o 2 rüyadan ve aylardır süre gelen iletişimsizlikten sonra gelen bu soğukluk canımı ne kadar sıktı desem az...

nutella tatlıdır, zararlıdır, ama mutlu eder.
simit tuzludur, keyiflidir, doyurur ve zararsızdır.

simit arası simit bir ilişki istiyorum.ne geldiyse başıma bu nutella yüzünden geldi zaten.

sevgili nutella, seni gerçekten özlemişim.

ama bunu sana söyleyemem, birazdan sadece "görüşürüz, kendine iyi bak" diyip kapatacağım kapağını.orada olduğunu, senden uzak durmam gerektiğini, senden ne kadar keyif aldığımı bile bile...


edit : nutella, sen de az değilsin, bal gibi biliyorsun simitle ne kadar yakıştığını.

8 Mayıs 2011 Pazar



gözümün önünde bir fotoğraf vardı, varlığından emin olduğum ama hiç görmediğim..bugün o ftoğrafı gördüm.ve tıpkı hayalimdeki gibiydi.belki bu gece diş ağrım bile uyandırmaz beni.bu hayal gerçek olduysa dahası da olabilir değil mi?

-merhaba
-eti cici bebe?
-yok sağol.

ama bugüne kısmetmiş..babamın aklına geldi..bu diş ağrısıyla yenebilecek en mantıklı şey beni yine başka bir yere ve zamana götürdü..

2 ay kaldı, bir şeyin değişmeyeceğini bile bile..olsun..bazı insanlar hayatımızda olmadan da varlıklarıyla başka hisler yaşatıp, başka düşünceler doğurtabiliyorlar.mesela ben hala ona bir teşekkür etmedim..hiç bir şey bilmiyor beni nasıl hayata döndürdüğüne dair.

...ama başka bir hayalim gerçek olmayacak.o fotoğraf gerçek olsa da...o filmi bir daha izlemem gerek..çünkü "he's just not that into me"...


-----

and when I turn round to glance at you, you’re staring
your eyes are such a perfect blue that I can’t look away
did I get shy maybe I didn’t make it clear
darling, I think I’ll always want you

‘cos when I’m away from you it’s like something’s missing
that sounds drippy but I swear it’s true
it just appeared and no it wasn’t rehearsed there really was no warning
you’re the first thing in my head each morning

the more I have, the more I want you
the more you smile, the more I know that I’ll
never make you sad but I should warn you
that I just might never let you out of my sight
i’m not sure just what I did to deserve you
i’m not complaining, God forbid, I just don’t understand
tell me why haven’t you had enough of me
how have I managed to make you love me

5 Mayıs 2011 Perşembe

hıdır mıdır

ben küçükken babamın hıdır diye bir arkadaşı varmış,"huduy" dermişim.

bugün malum gün..hıdır ve ilyas buluşacak, dileklerimizi toplayacaklar..

5 mayıs 2009 günü üsküp'te, bahar hanım'la dileklerimizi çizdik, gece taşköprü'ye gidip vardar nehri'ne attık.benim dileklerim epeyce gerçekleşti, biri hariç belki, ama olan olayın o dileğim için de yol açtığına inandım hep.

neyse..bazen kendimiz için neyin iyi olduğunu bilmediğimiz zamanlar olur, sorun değil, bence hıdır ve ilyas biliyorlardır.ben yine buna güvenerek sıralayacağım dileklerimi.

bugün deniz kenarına gidecek durumda değilim, balkonuma uğramalarını rica ediyorum.yaşatamadığım lavantalarımın üstünde dileklerim bekliyor olacak sevgili hıdır ve ilyas..

25 Nisan 2011 Pazartesi

sivilcelendim, askercelenemedim.

ha ha çok komiğim yine her zamanki gibi.

20 ağustos gelsin...artık yeter..hiç yaz gelmeyecek mi?sanki yaz gelmedikçe tatil de gelmeyecekmiş gibi hissediyorum.oysa ki bünyem tuzlu suya hasret.

en güzel anı nedir biliyor musunuz?marinadan ayrılırken artık o ayakkabılar çıkar, çıplak ayak köprüden geçerek tekneye binilir..ayakların o ahşay tabana bastığı an...

sonra yavaşça kalkar tekne, hafiiiif bir rüzgar eşliğinde çıkılır beton yığını marinadan, sonra her şey mavi olur...o su sesi...sonra bir koyda durulur, kocaman bir gülümsemeyle suya atlanır...ve o geceki uyku senenin en güzel uykusu olacaktır garanti, hele ki 2 duble rakı keyfinden sonraysa...

hadi şimdi kolaysa işe dön salak kebe...

21 Nisan 2011 Perşembe

hastaymış ne zamandır
göstermiş büyük sabır
aslan gibi, bulacak seni
artık içi kıpır kıpır

falım şekersizdir.
www.falim..com.tr

-----

niyet etmek ücretsizdir.

-----

bir rüya gördüm ruh halim değişti iyi mi?

-----

fosektif çukuru (bunu yazan sıhhı tesisatçı) yetmiyormuş gibi rögara logar diyen var...

-----

gel yarim beri beri...güzel bir elma olaydı da yiyeydik.sert ve sulu..elma yer misin sorusuna "sert ve suluysa" diye cevap verdikten sonra gelen şaşkın bakışlar..aklıma geldikçe utanıyorum.

-----

haydi löylöy.

14 Nisan 2011 Perşembe

josh pyke - the summer

kankuş sayesinde kazanılan bir diğer şarkı..klibi hatırlıyorum sadece..yer etmiş epeyce..adam ne güzel bırakıp gitti her şeyi..fatma girik'in bir filmi vardı böyle.denize yürüyerek girip ölüyordu güyya..aklıma o geldi şu güzel sahnede.

sonra..durup dururken yollanmış şarkının manası "seni düşünüyorum" demek değil midir?

bonjour les amis.

how are you?

ah nerden bildin evet sıkıldım.

çünkü aklıma geçen nisan ayı geldi..bir kaç gündür geçen nisan ayını düşünüyorum.bozcaada feribotu ne güzel bir şey...hele öyle bir mutlulukla binmek..

ben burada napıyorum?sırtımda laptop çantamla geziyorum esas sırt çantamla gezmem gerekirken.

neyse bu hafta sonumu en azından "ben" olarak geçireceğim, sırt çantam, müziğim, dağ havası, ege denizi..2 gün, 2 gündür.

sezen aksu'yu sevmem ama kalbim ege'de kaldı mı ne diye şarkısı var, işte ondan.özellikle en kuzeyi ve en güneyi.

11 Nisan 2011 Pazartesi

bu ne?

bilmem ne?

ben de bilmiyorum.

ben ağlaya zırlaya sinirle bütün eşyalarını hediyelerini paketleyip bin kilometre öteye göndereyim, aynen geri gelsin.bu ne hakkaten?

dahası önceki gün toz alırken kolyeliğimin altında güzel duruyordu diye düşündüğüm minik örtünün, bu düşüncemden 48 saat sonra bana geri gelmesi nedir?

evrenin benle problemi var bence.tamam istediğim şeylerin gerçekleşiyor olması çok güzel, ama bence evren esas noktayı kaçırıyor : esas oğlan.

esas nokta esas oğlan..böyle gelip giden, aldatan, üzen, yalan söyleyen, çok aşık davranıp ertesi gün başkasıyla kardanadam yapan çakma romantikler değil...

blog izleyicisi sana söylüyorum, evren sen anla.

dünkü garip telefon konuşması yetmemiş gibi bu paket...

bir de 2 gün önce bana kahve falı bakan eski sevgilimin geçmişle ilgili çözülmemiş bir şeyler tekrar gündeme gelecek biraz acıtabilir dediği geldi aklıma.

paket orada duruyor, bakışıyoruz.kankuşun hitchcock kutusuna mı gitse diyorum, ama o kutuda değerli şeyler var, bu paket pek değerli gelmiyor.belki o örtüyü alıp içinden gerisini atmam lazım.atamayacak kadar da değerli aslında.

ya hakkaten, bu ne?

10 Nisan 2011 Pazar



-şşt..nasıl gidiyor?
-ayrıldık amcacım biz, baya oldu
-noldu??
-öylebir boynuzlandım ki..

işin komiği artık anlatırken sadece gülüyor olmam...bunu da herhalde beni en çok incitip gidene borçluyum.

42 metreyi hayal ediyorum...derinliği...başka hiç bir şeye mecalim yok.42'ye dalarım sırtımda 13 kiloyla, ama şurdan şuraya yürüyesim yok.

doğal ortamında mutlu olan insanlardan olmak isterdim sadece.

9 Nisan 2011 Cumartesi

ay yeter...son 1 hafta hadi..gidiyorum ben.

8 Nisan 2011 Cuma

yok bugün çalışamıyorum.

altı üstü 3 katın elektrik kablo miktarını hesaplayacağım sabahtan beri yapamadım.

bugün epru da böyle.ikimizin de dileği eve gidip uyumak.eve gidip uyumak dilek olmamalı.

vat e pituful vörld.

bence adaya gidilmeli, ama hep beraber, hep beraberden kastım, hep beraber.

blog izleyicisi sana söylüyorum, kanka sen anla.

tatlı krizi

önce bir krep yapılır..(un-süt-yumurta)
sonra üstüne hazır puding sürülür, tercihen çikolatalı.
sonra üstüne bir bütün muz koyulur.

sonra bu halde bir rulo yapılır ve dilim dilim kesilir.

sonra yenir.

daha doğrusu siz yersiniz, ben bakarım..yoksa ben de mi yesem uff..

afiyet olsun.

7 Nisan 2011 Perşembe

1. bu hafta inatla geçmiyor, bir şey beklerken hep böyle.
2. benim çizdiğim cephe seçildi, evet mimarım.
3. mutluyum.

3 Nisan 2011 Pazar

bir arkadaşımın kardeşi

13 yaşında gibi..öyledir belki...taa 10 yıldır tanıdığı biri varmış..garip tabii ama 3 yaşındayken de beğenirmiş, taa seneler sonra tekrar beğenir olmuş.ama 13 yaşında olduğu için flörtif diyaloglara dönüşmesi olası diyalogları sabote ediyormuş.ben hiç yapmam mesela.13 yaşında değilim çünkü.dimi?bana başvurdular.bu ara ek iş aradığımı biliyorlar.ama ben gönül işini parayla yapmam.ama varsa etrafınızda mimari proje çizdirmek isteyen, öğrenci olmadığı sürece yaparım.öğrenci olursa da ancak bir yurt dışı dalış paramı çıkartacak kadar para vermesi lazım ki ideallerime ters düşmeme değsin.neyse konu neydi, ha şu 13 yaşındaki kızcağız...ben ettim sen etme yavrum diyerek kendisine yardımcı olacağım.belki beraber dalışa falan bile giderler, zaten çocuğun kızın yeni yaşıyla ilgili temennisi buydu.ama biliyor mudur acaba kızın ilgisini?teenage'lik zor zanaat, ben 29 yaşında, sayısız platonik, sürüyle flört, biri uzun biri kısa iki adet orta ciddiyetli ilişki sonrası kazandığım engin deneyimlerimle o kıza yol göstereceğim.

13 yaşındaki kız bir yana, ben bu ara böyleyim: :)

malum tatil planları...yaz geliyor, ay ne kadar nefis.

2 Nisan 2011 Cumartesi

kaybedenler kulübü

uzun süredir sinemaya gitme eylemini romantik komedi kavramıyla bütünleştirmiş olan ben, çocukluğumdan hayal meyal kalan bir radyo programını konu alan bu filmi pek de bir beklenti beslemeksizin "e hadi görelim bari" diyerekten izledim.sonra o "görelim bari" filmi beni kaç yaşında olduğumu bile hatırlamadığım bir zaman dilimine götürdü...yatağımın camın dibinde olduğu, geceleri perdeyi aralayarak yıldızları ve karşı apartmanın çatısındaki martıların siluetlerini izleyerek kent fm dinlediğim o zamanlara...2 adam vardı, donuk sesleriyle konuşur, ara sıra rock çalarlardı.iddia ediyorum o zamanlar (14-17 yaş aralığı) yaşıma oranla şu ankinden kat kat dolu ve derin bir insandım.hey gidi...her neyse...işte film aldı beni o yatağa götürdü.

hadi geçtim bana gençliğimi falan filan hatırlatmasını...ama film gerçekten çok iyiydi.hani öyle çok şey beklemiyordum valla iyiydi gibi iyi değil, epeyce iyiydi.

kadıköy'ü özledim...trip'i...yağmurdan saklanmayıp sokak sokak ıslandığım okul çıkışlarını..

yaş 30'a 1 kala, liseli bir kızın yalnızlığı tanımlamaya çalıştığı o dönemleri hatırlatıp, beni uzun zamandır ilk defa hayatım, hatta hayatın ta kendisi hakkında düşünmeye iteklemiş olan bir filmde...yapımda ve yayında emeği geçen herkese.........

"yalnızım ulan"

27 Mart 2011 Pazar

bugün resmen aşkı özledim.


"Geçsin günler, haftalar,
Aylar, mevsimler, yıllar…
Zaman sanki bir rüzgar
ve bir su gibi aksın…

Sen gözlerimde bir renk,
Kulaklarımda bir ses
ve içimde bir nefes
Olarak kalacaksın…"
..türünde bir aşkı...beraberken sonrasında ne olacak diye düşünmediğiniz bir aşkı..

şu sifondan sürekli akan ses olmasın..ve ben 4 birayla bir cumartesi akşamı zeki müren dinliyor olmayayım...

23 Mart 2011 Çarşamba

psikosomatik kebe

ağrı kesiciler .ok yemiş,cabarnet sauvignon'umla ben mutluyuz.

bir de sabah uyanması olmasa...ve günlerdir günde bir kaç kez özürler, açıklamalar sıralanmasa..belki gerçekten midem bulanmayacak.."bilmem hatırlatmama gerek var mı, sen kalbimi kırdın", "bırak da tamir edeyim" gibi ilkokul seviyesindeki diyaloglardan kendimi başka bir dünyaya atasım var..o dünya güzeldi aslında, "mr.m"ın, yunus pet şükrü'nün olduğu, deniz kenarında değil dibinde yaşadığım paralel hayatımda yok böyle can sıkıcı şeyler.en fazla ara sıra elektrik kesiliyordu, biz de müziğimiz susunca kuma oturup yıldızları izliyorduk karanlıkta.bir de uzaktan şükrü'nün sesi duyuluyordu "vikvik" diye...bu akşam giderim belki..

17 Mart 2011 Perşembe

oh sonunda

blogspot açılmış!

takipçilerim bilirler, bir dönem sürekli alnımda çıkan boynuz tipi sivilcelenmeden yakınır, acaba boynuzlanıyor muyum yoksa 3.gözüm mü çıkıyor diye düşünürdüm.inanır mısınız, her ikisi de doğru!

insan bu kadar yakınında olan biteni göremeyince, bu kadar hayatına, kalbine aldığı bir insanı tanımamış olduğunu farkedince baya ciddi bir hüsrana uğruyor-muş.

hadi ilişki iyi gitmiyordu, istediği ilgiyi sevgiyi görmüyordu ve "bir de bunu deneyelim" dedi..bu olayı fotoroman gibi kare kare fotoğraflamak neden, hem de benim makinamla..

işte bu noktada stalker'lığım ve 3.gözüm devreye giriyor..kargolanan fotoğraf makinasının 2 gb'lık kartının içindeki bütün fotoğrafların silinip, sadece duygu sömürüsü amaçlı bırakılmış 7 fotoğraftan bir anlam çıkarmaya çalışıyor insan.hemen bir recovery programıyla silinen fotoğraflar geri getiriliyor..o da ne?bir hanım kızımız objektiflere gülümsüyor..olabilir, arkadaştır..ama fotoroman devam ediyor..biraz ileride yemek masasında karşı karşıya oturan iki arkadaş sarılarak garsona poz veriyor..hmm, bu da mümkün neden olmasın...ama fotoromanın en heyecanlı yeri, karlar üstüne birbirini tutan 2 el fotoğrafıyla başlıyor, gerisi arabada öpüşürken, ve en sonunda...kızın kalpli pijamalarıyla sevgilimle yatakta verdiği aşk pozları baya düşündürücü..çünkü kız bildiğiniz aşık aşık bakıyor.bir değil, iki değil...449 fotoğraf...

ve işte sonra insanın aklına o sevgi sözcükleri ve jestleri geliyor..bu da bir yetenek aslında küçük görülmemeli, böyle uzun bir süre, bu kadar büyük bir yalanı götürmek emek ve yetenek ister.

passifflora güzel şey, hap halinde olanları var..bir tanesi bile yetiyor rüya görmeden deliksiz bir uyku uyumaya...insan en çok rüyasında görmekten korkuyor bir de, aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamaktan..

iyi ki açılmış blogspot..açılışı böyle bomba bir hikayeyle yaptığım için ayrıca mutluyum.tek düze yazmaktan sıkılmıştım.

meğer beni sevdiğini sandığım, pek ahlaklı, temiz, dürüst dediğim adam, sadece güzel burunlu bir pinokyoymuş.

2 Mart 2011 Çarşamba

vay anasını...

mantık ayrılığı diye bir şey yok bence.

28 Şubat 2011 Pazartesi

28 şubat

bugün çok önemli bir gün.sebebini aylar sonra açıklayacağım.

hem bahar geliyor.doğum günüm yaklaşıyor.bütün planlarım yattıysa da sorun değil.her şey daha iyi olacağı için böyle, değil mi...

bir şey biter, bir şey başlar..ya da belki uzun bir süre başlamaz..önemli olan hiç olmazsa güzel anları güzel hatırlamak olmalı...

bugün ve sonrası çok güzel olacak.

sonra haziran, gelecek..

21 Şubat 2011 Pazartesi

kebe'nin temel ihtiyacı olan "gitmek" üzerine



böyle gitmeyi özlediğim zamanlarda aklıma nisan ayındaki bozcaada tatilim geliyor en çok.odaya adım atar atmaz müziğimi açıp bir kaç saatliğine çektiğim o güzel uyku..ve en çok da üzüm bağları arasından bisikletle ulaştığım o kocaman koyun kumları üstünde huzurdan kalbimin durmak üzere olduğu o gün..

para ne pis bir şey..150 TL'nin hesabını yapıyorsam, bunca stres, yorgunluk ne için?

15 Şubat 2011 Salı

güzel bir aşk hikayesi

14 şubat'ın ilk saatleri..33 yıllık bir karı koca, sıradan bir günün sonunda uyumak üzere yatarlar..adamı uyku tutmaz, günlerdir hafif hafif ağrıyan karnındaki ağrı şiddetlenmiştir.bir hastanenin aciline giderler.orada beklerlerken adam kadına biraz beklemesini, bir yere gidip geleceğini söyler.o sancıyla nereye gidecekse...derken bir süre sonra elinde çiçeklerle geri gelir, "sevgililer günün kutlu olsun" diyerek çiçekleri karısına verir.

aynı adamın ırak'tan karısına yine sevgililer gününde çiçek yolladığını hatırlarım, çünkü kendisi babam olur.

bugün hastanede masasının üstündeki küçük meleği gösterdi, "annen aldı, koruyucu meleğimmiş" diye..

aşk nedir, acaba kime aşık oldum, yoksa hiç aşık olmadım mı diye düşündüğüm şu günlerde bu olanlar bana şunu düşündürdü..bir kere aşk ve sevgi kavramları türkçe'mizin uydurması, ingiliz olsaydık aşık mıyım seviyor muyum diye düşünmeyecektik belki de çünkü bu iki kavram aynı kelimeyle anlatılıyor olacaktı.tamam belki de "i'm in love" ya da "i love" farklı anlamlar çağrıştırıyor olabilir, ama tek kelime...neyse, bu paragrafı özellikle sana ithaf ediyorum sevgili kaz...ne anlatmak istediğimi bilmesem de, belki sen anlayacak bir şey bulursun zuzaylım.

bu olayı öğrenmemle birlikte artık 14 şubat bana, babamın hastaneye kaldırıldığını öğrendiğim an belediye koridorunda yere çöküp ağlamamı değil, gerçek aşkı ya da sevgiyi (her neyse adı) hatırlatacak.

9 Şubat 2011 Çarşamba

ilk aşkım jon'dan günün anlam ve önemine dair bir kaç söz

"i tried to make you happy
you know i tried so hard to be
what you hoped that i would be.."


ve hele ki :

"you need someone to hold you
somebody to be there night and day
someone to kiss your fears away
i just went on pretending
too weak, too proud, too tough to say
i couldn't be the one
to make your dreams come true
that's why i had to run
though i needed you, baby.. "


ve hatta bir de "he"yi "she" yaparsak :

"maybe a better (wo)man
would live and die for you
baby, a better (wo)man would
never say goodbye to you.."



napasın coni...olmayınca olmuyor..

bir de ne garip...insan sinirlenince neden hissettiklerinin tam tersini çok içten gelerek söyleyebiliyor?

beyin-kalp-beden koordinasyonu bu kadar zayıf olan tek ben miyim?
bir dileğimin hala şansı var...

senelerce "başka yerde yaşayamam, ancak herkes gelse başka bir yere yerleşirim" diyen ben, şimdi sadece bu habere odaklanmış, deliler gibi başka bir şehrin hayalini kuruyorum.çünkü orası şehir bile değil..ben orada bir süreliğine de olsa çok mutlu olacağım, o kadar iyi biliyorum ki...

girilebilir bir deniz kıyısında, şehir olmayan bir yerleşim yerinde yaşamak...şu an daha güzel bir hayalim yok.

sadece iş, çıkışta deniz, hafta sonu dalış, yine iş...

bir de bir nargile kafe buldum mu bodrum marinada denize nazır, değmeyin keyfime.

8 Şubat 2011 Salı

..en azından bu sefer daha kısa süreceğini biliyorum.

7 Şubat 2011 Pazartesi

empty rooms

"you hope that she will change her mind
but the days drift on and on...
you'll never know the reason why she's gone.."



püf...
bundan anlıyorum ki bir gün biz de öleceğiz..

taa 6 yaşımdayken geceleri annemle babam ağlama sesime gelirlermiş."neden ağlıyorsun kızım?" diye sorduklarında, "bir gün öleceksiniz" dermişim...o zaman onlara komik gelirmiş tabii gülerlermiş..ama zaman gereğinden hızlı geçiyor ve 6 yaşında sahip olduğum o korku, yakın çevrem başta olmak üzere duyduğum, gördüğüm her ölümle biraz daha şiddetleniyor.ne fena...

bir de hayatta olup kaybettiklerimiz var...hiç var olmamış gibi düşünmemiz gerekenler..ve bir daha varolmayacağını kabullenip hiç düşünmememiz gerekenler..kankuşun hitchcock kutusunun içindeki küçük mezarlık gibi...

bir kaç yazı önce "kaybetmenin en güzel yanı bir daha kaybetmekten korkmamak" yazmıştım..külliyen yalan.bir kez bir kayıp yaşadıktan sonra, insan kaybetmekten korkacağını bildiği şeyden uzak durmaya çalışıyor.duramazsa da sabote etmeye çalışıyor, ya da kaybetmekten korkmayacağını sandığı bir şeye tutunuveriyor, ama zamanla bu da kaybetmekten korktuğu bir şeye dönüşebiliyor.

babam bir kere "ölüm dışında geri alınamayacak bir şey yoktur" demişti.o zaman büyük bir teselli gibi gelmişti bu sözü..şimdi nedense hiç bir şeyin geri alınamayacağını hissediyorum.."undo" komutu ne yazık ki bilgisayarlardaki gibi işlemiyor hayatımızda, geriye dönüşlerin geride hasar bırakmamasına imkan yok..düşüncesizce sarfedilen küçücük bir sözcüğün bile...

neyse işte...

pazartesi dileklerim :

- iyi bir zam
- bodrum'daki işin olması ve oraya taşınmak
- perşembe akşamı...

31 Ocak 2011 Pazartesi

pazartesi sendromu



şantiye konteynırında bu şarkıyı dinlemek her zamankinden daha acıklı...çekiç sesleri eşliğinde değil, dalga sesleri arasında dinlemeliyim bu şarkıyı..

rüyamda datça'daydım..bazen o kadar gerçekçi oluyor ki acaba o an ruhum astral seyahat yaparak oraya mı gidiyor diye düşünüyorum.



"i know that i am just a grain of sand
meeting water at the land
we could make our castles here
and sweep them all away"


neyse..4 hafta..

30 Ocak 2011 Pazar

love and other drugs




hasta bir halde şantiyede geçirilmiş bir cumartesi günü nasıl bitirilir?tabii ki ergün kankamın tavsiye ettiği güzel bir romantik komedi ve patlak mısır eşliğinde...

amelie başta olmak üzere, forgetting sarah marshall, 500 days of summer, going the distance ve son izlediğim bu film başta olmak üzere, film sektörünün benim yaşamımdan ilham alıyor olması beni düşündürmeye başladı.

ama bir bakıma seviniyorum, demek film senaryosu olabilecek kadar ilginç bir yaşantım var..özellikle forgetting sarah marshall...

"You meet a thousand people, then you meet that one person and your life is changed."

28 Ocak 2011 Cuma

güzel bir iş günü?

evet okuyanların "vat dı fak??" dediğini duyar gibiyim..gelin görün ki gerçekten güzel bir iş günü geçiriyorum.feci hasta olmama rağmen..

nedan?

çünkiiii...bugün yeni bir şey öğrendim.ve evrenin sırrını öğrenmiş gibi hissediyorum.yeni bir şey öğrenince işim bir değerli oluyor.

bir bu...bir de böyle mimari işler falan olunca değmeyin keyfime.ama işimin bittiği şu anlarda, şantiye işlerine bulaşmadan eve gidip yorganımı altında sızmak istiyorum...

etrafımda herkesin en az bir kere hastalandığı, "fena salgın var dikkat et" dediği şu günlerde, nispet yapar gibi "ben bu sene hiç hastalanmadım valla ne güzel" dersem, olacağı budur.kem gözler..benim sağlıklı halimin bile pek sağlıklı olmadığı şu günlerde grip olmak pek fena, insaf edin ey müminler.

23 Ocak 2011 Pazar

depreşmek

"depresyon"a "deprasyon" diyen insanlar var biliyor muydunuz?

ben de bazen "teşekkür"e "tişkür" derim zaman zaman..

2 bira sonrası kafam hafif iyi olmuşken, onsuz bir pazar gününün ne kadar sıkıcı olduğunu çekmecelerimi boşaltıp toplarken, tişörtlerini bozup bozup katlarken farkettim ve aklıma yine polarlarla berelerle teknenin önünde uzanıp havadan sudan (daha çok sudan ve balıklardan) konuştuğumuz anlar geldi.hayat o kadar hareketsiz kalamaz mıydı?

doktorum geçenlerde çok güzel bir şey dedi : "kendinle savaşmayı bırak artık"...

bizi en çok yoran, hasta ve mutsuz eden bu sanırım.kabullenmek iyileşmenin yarısı mıdır peki?çünkü bugün daha iyi hissettim...özellikle kankuşla yaptığımız sahil yürüyüşü..kendimi zorlamadan en hafif adımlarla topu topu 2 kilometre yürüdüm ve öyle iyi geldi ki...çünkü yanımda iyi hissediyor gibi davranmam gereken biri yoktu..en yakın büyük üzüntüye 1 sene uzaklıkta, zamanın orta yerinde, ortada hiç bir şey yokken, sanki büyük travma atlatmış gibi içine düştüğüm bu durumun sebebi nedir diye düşündüm...

belki büyük üzüntüler sonrasında iyi olmak için o kadar kasıyoruz ki, her şeyin geçtiğinden emin olduktan sonra ruhumuz, bedenimiz, "hadi bana biraz mola" diyor ve geçici olarak kendini kapatıyor.

lesson learned : depresyonu ertelemeyin!

17 Ocak 2011 Pazartesi

fizik sınavı

aklıma geldi..

lisede bir fizik sınavından %99,9 almıştım..hiç bir yanlışım yoktu, bir cevapta virgülden sonrası sonsuza giden sayıyı 16,33 olarak yazmışım ama 16,33... yazmam gerekirmiş.

neden akılma geldi bilmiyorum.

yeni hayat

i love you bozo, but i love me more..

sex and the city'de bir samantha repliğidir..ilkinde çok aşık olduğu richard'a söylemişti bunu.richard kendisini daha önce aldattığı için, sürekli tekrar aldatacakmış paranoyasıyla yaşayamadığı için richard'a gidip bunu söyler ve ayrılır.
ikincisinde de kendisine çok aşık genç smith'le olan ilişkisinin fazla ciddiye gitmesinden ve bu ciddiyetin samantha'nın doğasına aykırı olmasından dolayı aynı cümleyi genç ve yakışıklı smith'e kurar...

ben de bozo'yu çok sevdim..valla ne yalan söyleyeyim..ben ona çok kızsam da, bağırsam da hep severdi beni.ama iş beni doktorluk yapacak noktaya gelince başka şansım kalmadı..şimdi özgür hissediyorum..hem o da daha özgür..böylesi herkes için daha iyi..

dün sabah kahvaltımız ne kadar huzurluydu..fonda havlama sesi olmayınca her şey bir farklı göründü gözüme, simitler, poğaçalar, çay, peynir...

sonra yine havaalanı dramı..tüm o huzur yerini boşluğa bıraktı işte yine..

13 Ocak 2011 Perşembe

aşk acısı

seni tanımıyorum, ama senden nefret ediyorum.sen mutlu olmayı haketmiyorsun, onun sevgisini haketmiyorsun..onsuz bomboş nefes alıp veren lüzumsuz bir canlısın ama farkında değilsin.

sevdiğiniz birinin kırıldığını gördüğünüzde gerçekten onu kıran insanı affetmenin bir yolu yok.dün bunu daha iyi anladım.kardeşimi daha iyi anladım.sevdiğiniz biri karşınızda "canım acıyor" diye ağlarken, sizin de canınız acıyor, ve bunu yapan adamdan, size aynısını yapana hiç duymadığınız bir nefret duyuyorsunuz.

aşk acısı gerçekten çok boktan bir şey..ve gariptir ki bir süre sonra aynı acıyı çeken yakınınız karşınızda ağlarken, o günlerin geçtiğine şükrederken bile domuz gibi durabiliyorsunuz.

ve o halde bile beni düşünüyordu.."seni hiç anlamamışım ben" dedi..keşke anlamasaydın...

"seni hiç anlamamıştım, ama şimdi anlıyorum.."

hala kulaklarımda..

ve gece hastanede bitti..acil yatağında yatan kuzenimizin başında, biz iki kuzen bir ara göz göze geldik, ve tanımadığımız o adamdan öldüresiye nefret ettik.

----

ve sana gelince...sen bugün o ameliyattan çıkacaksın, ve bana telefonda veda ettiğin için sana ayrıca kızacağım..

10 Ocak 2011 Pazartesi

bir haller...

kankuşun bana hediye ettiği audrey hepburn defterinden..

"kalp dediğiniz kırılır, yapacak bir şey yok.parmağınızı sallayıp karşınızdakini yargılayamazsınız.en büyük şansınız sizin değerinizi bilecek birini bulmak olacaktır."

tıpkı, giderken sadece taksiye kadar geçirdiğiniz, havaalanına yalnız giden, sizi 4 gün sonra tekrar göreceğini bile bile uçağın kalkmasına 1 saat kala arayıp "ben geri geliyorum" diyip, sizle 5 saat daha geçirmek uğruna sabahın 4'ünde uyanıp taaa karşıdaki havaalanına gitmeyi ve o uykuyla şehirlerarası araba kullanmayı göze alarak gidemeyen biri gibi...

çok fantastik dimi..

bir de değerinizi bilecek birini bulacak kadar şanslıysanız, onun değerini bilecek kadar da "sağlıklı" olmanız lazım.fiziksel, ruhsal, zihinsel, duygusal..

ah audrey..çok haklısın da bu gece de erken yatamadım artık uykusuzluktan yığılıp kalacağım...mazallah.

7 Ocak 2011 Cuma

nothing fails

taa lise sonda müthiş bir matematik hocam vardı..o zamanlar feminist takılırdım, ve bu adam da feministti.eşine müthiş aşık, gitar çalan, rock'çı falan bir tipti.bir gün bana madonna'nın bir şarkısını tavsiye etti : nothing fails..çok beğenmiştim..bugün bir dinleyeyim dedim ve sözleri dikkatimi çekti..

"you could take all this, take it away
i'd still have it all
cause I've climbed the tree of life
and that is why, no longer scared if I fall"


kaybetmekten en çok korkutuğunuz şeyi kaybettiğinizde bir daha kaybetmekten korkmamak, kaybetmenin tek güzel yanı sanırım.



5 Ocak 2011 Çarşamba

eski bir dost dedi ki bana, ben yanlış meslek seçmişim, kadın dergisi editörü olmalıymışım.ne güzel fikir...biraz yaratıcılığım olsaydı hatta carrie gibi yazar bile olabilirdim.acaba denesem mi kendi sex and city'mi oluşturmayı..ı ıh..boş çabalar..

"i can't help but wonder", bir gün, dün wheneverland kankamın alfred hitchcock kutusuna gönderilen o fotoğraftaki "şeyi" tekrar bulacak mıyım?

şu an keşke sex and city big ve carrie'nin birleşmesiyle bitmeseydi diye düşünüyorum.evet hepimizin gönlünden geçen buydu ama bizim hayatlarımızda öyle büyük tutkular, geri dönüşler, affetmeler yok.biraz daha gerçekçi olabilirdi.."your girl is lovely hubble" daha gerçekçi mesela..

bir de şu açıdan düşünelim..carrie big'le tanıştığında 28'den de büyüktü değil mi?

evet bu esnada hemen bir araştırma yaptım ve carrie'nin big'le 33 yaşında tanıştığını öğrendim.hatta beyler, siz hiç üzülmeyin big carrie ile tanıştığında ohoo 40 üstüydü herhalde..

3 Ocak 2011 Pazartesi

bir şarkı yazabilseydim - bölüm 10 - jem, falling for you

yılın ilk "bir şarkı yazabilseydim" bölümü huzurlarınızda..zep kuzenden güzel bir tavsiye..

her insan zaman zaman kendine sorar mı, "kendimi ifade etme yeteneğimi ne zaman kaybettim?" diye..

-aslında an itibariyle yapmaktan keyif aldığım tek işi yapıyorum, bizim yeni ofisin iç tasarımı üzerine kafa patlatıp çiziyorum, ama 5 dk'da bir çalan telefon göğsümde bir sıkıntı sıkışmasına sebep oluyor.-

3 günlük paranoya ve sinirin ardından içime yerleşen acı çekme/kaybetme korkusunun ardından yapılan yarım saatlik bir telefon konuşmasında geçen şömine hayali şu an yeni ofisin iç tasarımından daha çok kaplıyor aklımı..bu sabah ayın 4'üne uyandığımı sandığım için gülerek kalktım yataktan..sonra farkettim ki bir gün daha var..1 gün ne ki..

sonra aklıma bu şarkı geldi işte.. -ve yine telefon..su deposu konumuz..-


----



----

said there'd be no going back
promised myself I'd never be that sad
maybe that's why you've come along
to show me, it's not always bad

coz I can feel it, baby
i feel like I'm falling for you
but I'm scared to, let go
i'm scared coz my heart has been hurt so

how many couples really love
just wish I had a crystal ball
to show me, if it's worth it all

coz I can feel it, baby
i feel like I'm falling for you
but I'm scared to, let go
i'm scared coz my heart has been hurt so
yeah I can feel it, baby
i feel like I'm falling for you
but I'm scared to, let go
i'm scared coz my heart has been hurt so

and I've got to be sure
coz it's been so long
and I cannot take the pain again
if it all goes wrong