25 Nisan 2011 Pazartesi

sivilcelendim, askercelenemedim.

ha ha çok komiğim yine her zamanki gibi.

20 ağustos gelsin...artık yeter..hiç yaz gelmeyecek mi?sanki yaz gelmedikçe tatil de gelmeyecekmiş gibi hissediyorum.oysa ki bünyem tuzlu suya hasret.

en güzel anı nedir biliyor musunuz?marinadan ayrılırken artık o ayakkabılar çıkar, çıplak ayak köprüden geçerek tekneye binilir..ayakların o ahşay tabana bastığı an...

sonra yavaşça kalkar tekne, hafiiiif bir rüzgar eşliğinde çıkılır beton yığını marinadan, sonra her şey mavi olur...o su sesi...sonra bir koyda durulur, kocaman bir gülümsemeyle suya atlanır...ve o geceki uyku senenin en güzel uykusu olacaktır garanti, hele ki 2 duble rakı keyfinden sonraysa...

hadi şimdi kolaysa işe dön salak kebe...

21 Nisan 2011 Perşembe

hastaymış ne zamandır
göstermiş büyük sabır
aslan gibi, bulacak seni
artık içi kıpır kıpır

falım şekersizdir.
www.falim..com.tr

-----

niyet etmek ücretsizdir.

-----

bir rüya gördüm ruh halim değişti iyi mi?

-----

fosektif çukuru (bunu yazan sıhhı tesisatçı) yetmiyormuş gibi rögara logar diyen var...

-----

gel yarim beri beri...güzel bir elma olaydı da yiyeydik.sert ve sulu..elma yer misin sorusuna "sert ve suluysa" diye cevap verdikten sonra gelen şaşkın bakışlar..aklıma geldikçe utanıyorum.

-----

haydi löylöy.

14 Nisan 2011 Perşembe

josh pyke - the summer

kankuş sayesinde kazanılan bir diğer şarkı..klibi hatırlıyorum sadece..yer etmiş epeyce..adam ne güzel bırakıp gitti her şeyi..fatma girik'in bir filmi vardı böyle.denize yürüyerek girip ölüyordu güyya..aklıma o geldi şu güzel sahnede.

sonra..durup dururken yollanmış şarkının manası "seni düşünüyorum" demek değil midir?

bonjour les amis.

how are you?

ah nerden bildin evet sıkıldım.

çünkü aklıma geçen nisan ayı geldi..bir kaç gündür geçen nisan ayını düşünüyorum.bozcaada feribotu ne güzel bir şey...hele öyle bir mutlulukla binmek..

ben burada napıyorum?sırtımda laptop çantamla geziyorum esas sırt çantamla gezmem gerekirken.

neyse bu hafta sonumu en azından "ben" olarak geçireceğim, sırt çantam, müziğim, dağ havası, ege denizi..2 gün, 2 gündür.

sezen aksu'yu sevmem ama kalbim ege'de kaldı mı ne diye şarkısı var, işte ondan.özellikle en kuzeyi ve en güneyi.

11 Nisan 2011 Pazartesi

bu ne?

bilmem ne?

ben de bilmiyorum.

ben ağlaya zırlaya sinirle bütün eşyalarını hediyelerini paketleyip bin kilometre öteye göndereyim, aynen geri gelsin.bu ne hakkaten?

dahası önceki gün toz alırken kolyeliğimin altında güzel duruyordu diye düşündüğüm minik örtünün, bu düşüncemden 48 saat sonra bana geri gelmesi nedir?

evrenin benle problemi var bence.tamam istediğim şeylerin gerçekleşiyor olması çok güzel, ama bence evren esas noktayı kaçırıyor : esas oğlan.

esas nokta esas oğlan..böyle gelip giden, aldatan, üzen, yalan söyleyen, çok aşık davranıp ertesi gün başkasıyla kardanadam yapan çakma romantikler değil...

blog izleyicisi sana söylüyorum, evren sen anla.

dünkü garip telefon konuşması yetmemiş gibi bu paket...

bir de 2 gün önce bana kahve falı bakan eski sevgilimin geçmişle ilgili çözülmemiş bir şeyler tekrar gündeme gelecek biraz acıtabilir dediği geldi aklıma.

paket orada duruyor, bakışıyoruz.kankuşun hitchcock kutusuna mı gitse diyorum, ama o kutuda değerli şeyler var, bu paket pek değerli gelmiyor.belki o örtüyü alıp içinden gerisini atmam lazım.atamayacak kadar da değerli aslında.

ya hakkaten, bu ne?

10 Nisan 2011 Pazar



-şşt..nasıl gidiyor?
-ayrıldık amcacım biz, baya oldu
-noldu??
-öylebir boynuzlandım ki..

işin komiği artık anlatırken sadece gülüyor olmam...bunu da herhalde beni en çok incitip gidene borçluyum.

42 metreyi hayal ediyorum...derinliği...başka hiç bir şeye mecalim yok.42'ye dalarım sırtımda 13 kiloyla, ama şurdan şuraya yürüyesim yok.

doğal ortamında mutlu olan insanlardan olmak isterdim sadece.

9 Nisan 2011 Cumartesi

ay yeter...son 1 hafta hadi..gidiyorum ben.

8 Nisan 2011 Cuma

yok bugün çalışamıyorum.

altı üstü 3 katın elektrik kablo miktarını hesaplayacağım sabahtan beri yapamadım.

bugün epru da böyle.ikimizin de dileği eve gidip uyumak.eve gidip uyumak dilek olmamalı.

vat e pituful vörld.

bence adaya gidilmeli, ama hep beraber, hep beraberden kastım, hep beraber.

blog izleyicisi sana söylüyorum, kanka sen anla.

tatlı krizi

önce bir krep yapılır..(un-süt-yumurta)
sonra üstüne hazır puding sürülür, tercihen çikolatalı.
sonra üstüne bir bütün muz koyulur.

sonra bu halde bir rulo yapılır ve dilim dilim kesilir.

sonra yenir.

daha doğrusu siz yersiniz, ben bakarım..yoksa ben de mi yesem uff..

afiyet olsun.

7 Nisan 2011 Perşembe

1. bu hafta inatla geçmiyor, bir şey beklerken hep böyle.
2. benim çizdiğim cephe seçildi, evet mimarım.
3. mutluyum.

3 Nisan 2011 Pazar

bir arkadaşımın kardeşi

13 yaşında gibi..öyledir belki...taa 10 yıldır tanıdığı biri varmış..garip tabii ama 3 yaşındayken de beğenirmiş, taa seneler sonra tekrar beğenir olmuş.ama 13 yaşında olduğu için flörtif diyaloglara dönüşmesi olası diyalogları sabote ediyormuş.ben hiç yapmam mesela.13 yaşında değilim çünkü.dimi?bana başvurdular.bu ara ek iş aradığımı biliyorlar.ama ben gönül işini parayla yapmam.ama varsa etrafınızda mimari proje çizdirmek isteyen, öğrenci olmadığı sürece yaparım.öğrenci olursa da ancak bir yurt dışı dalış paramı çıkartacak kadar para vermesi lazım ki ideallerime ters düşmeme değsin.neyse konu neydi, ha şu 13 yaşındaki kızcağız...ben ettim sen etme yavrum diyerek kendisine yardımcı olacağım.belki beraber dalışa falan bile giderler, zaten çocuğun kızın yeni yaşıyla ilgili temennisi buydu.ama biliyor mudur acaba kızın ilgisini?teenage'lik zor zanaat, ben 29 yaşında, sayısız platonik, sürüyle flört, biri uzun biri kısa iki adet orta ciddiyetli ilişki sonrası kazandığım engin deneyimlerimle o kıza yol göstereceğim.

13 yaşındaki kız bir yana, ben bu ara böyleyim: :)

malum tatil planları...yaz geliyor, ay ne kadar nefis.

2 Nisan 2011 Cumartesi

kaybedenler kulübü

uzun süredir sinemaya gitme eylemini romantik komedi kavramıyla bütünleştirmiş olan ben, çocukluğumdan hayal meyal kalan bir radyo programını konu alan bu filmi pek de bir beklenti beslemeksizin "e hadi görelim bari" diyerekten izledim.sonra o "görelim bari" filmi beni kaç yaşında olduğumu bile hatırlamadığım bir zaman dilimine götürdü...yatağımın camın dibinde olduğu, geceleri perdeyi aralayarak yıldızları ve karşı apartmanın çatısındaki martıların siluetlerini izleyerek kent fm dinlediğim o zamanlara...2 adam vardı, donuk sesleriyle konuşur, ara sıra rock çalarlardı.iddia ediyorum o zamanlar (14-17 yaş aralığı) yaşıma oranla şu ankinden kat kat dolu ve derin bir insandım.hey gidi...her neyse...işte film aldı beni o yatağa götürdü.

hadi geçtim bana gençliğimi falan filan hatırlatmasını...ama film gerçekten çok iyiydi.hani öyle çok şey beklemiyordum valla iyiydi gibi iyi değil, epeyce iyiydi.

kadıköy'ü özledim...trip'i...yağmurdan saklanmayıp sokak sokak ıslandığım okul çıkışlarını..

yaş 30'a 1 kala, liseli bir kızın yalnızlığı tanımlamaya çalıştığı o dönemleri hatırlatıp, beni uzun zamandır ilk defa hayatım, hatta hayatın ta kendisi hakkında düşünmeye iteklemiş olan bir filmde...yapımda ve yayında emeği geçen herkese.........

"yalnızım ulan"