28 Eylül 2008 Pazar

Ayrılık...

Son bahar geldi...Bir haftadır boğazımdan gitmeyen acıyla beraber akşamları bastıran hafif ateş hali de bunun en büyük kanıtlardan...

Çıkıp sahile daha önce defalarca çektiğim görüntülerin tekrar tekrar fotoğraflarını çekmek geçiyor aklımdan...Bunu daha önce daha düzenli bir şekilde yapsaydım elimde ilginç bir arşiv olurdu; eylül 2006, eylül 2007, eylül 2008...Aradaki 7 farkı bulun sorusu cevapsız kalırdı...Aynı mekan, aynı deniz, aynı adalar...Koskoca İstanbul'da ilgimi çeken başka birşey yokmuş gibi, anlatacak başka bir şey yokmuş gibi...Ki sanki gerçekten yok benim için...Bu monotonluğu ifade edecek yeni bir fotoğraf makinası alacağım yakında, belki FZ50'mden daha iyi vereceği bir alan derinliği, aynı mekanlarda, biraz farklı şeylere dikkat çekmemi sağlar...

Bu da üzüyor beni...Onu satma gerekliliği...Daha iyisi için...Gerçekten bir makinaya duygusal olarak bağlıyım evet...
Onu ilk elime aldığım günü hatırlıyorum.Sevgilimden ayrı geçirdiğim garip günlerde, aylarda, en iyi hatırladıklarımın arasında FZ50...Diğerleri patenlerim ve cipralex...

Ben her sonbaharda 2006 sonbaharını yeniden yaşıyorum.Beni bırakıp gittiği için kin duyamadığım, sadece sevmeye devam ettiğim, içimden atmak için hayatta hiç bir şey için çabalamadığım kadar çabaladığım, dört aylık ayrılıktan sonra ilk sarıldığımda içimde bıraktığı koca boşluğun her santimetre karesinin sızısıyla ağlamama sebep olan adamla şu an en iyi şekliyle beraber olmama rağmen, her sonbahar ben bunu yaşıyorum.O günleri anarken gözlerim doluyor, sanki hiç geçmemiş, hiç geçmeyecekmiş gibi...Bu çok garip birşey...Her şey değişiyor, bu his gitmiyor.Belki bu yüzden, en yakınımda bu acıyı yaşayan insanla konuşurken birşey diyemiyorum...O telefonun diğer ucunda ağlarken tek diyebildiğim "birşey diyemiyorum" oluyor..."Daha iyi olacaksın" demek doğru olabilir, ama manasız...İyi olması gereken an, şu an...Ve iyi olmasını sağlayacak hiç bir şey yok şu an için...Belki güzel bir film, biraz patlamış mısır, sonrasında nargile...
En sevdiği müziği dinlerken, bu çok sessiz ve renksiz günde, içimde ayrılığa dair yoğun bir his var.Hem ondan bana akan, hem geçmişimden içime kazınmış olan...Ara sıra sızlayan, ama hep orada olduğunu bildiğim kırık bir parçam var.
O kötü günlerde teyzemin bana dediği bir cümle geliyor aklıma, "Annemin ölümünden sonra bana en çok acı veren şeydi ayrılık"...Herkes "Bir ayrılık için, bir adam için bu kadar üzülünür mü?" diye sığı ve yararsız suçlamalarla avutmaya çalışırken, ben onun bu cümlesiyle normal hissetmiştim...

Bloguma artık kişisel birşey yazmama kararıyla sildiğim onlarca yazı için üzülüyorum şu an...Ne farkederdi ki, kişisel ya da değil...İnsan kendisi bildikten, kabullendikten sonra, başkaları öğrenmiş, öğrenmemiş, ne farkeder...

Hiç yorum yok: