20 Mart 2010 Cumartesi

Empty rooms..

Jeff Martin konserinde "ablan kurban olsun sana" diye bağıran bendim."Bazaar"la coştuk, "Messenger"la ağla-wait for it-madık! Evet Jeff Martin konserinde ağlamadım.."Messenger" çalarken şu an ara kablosu yanımda olmadığı için bilgisayarıma yükleyemediğim videoyu çekiyordum ağzım kulaklarımda, gelemeyen-ler için..

Ayıp bir şey bu, insan o yaşında o kadar yakışıklı olamaz, doğanın kurallarına aykırı..Ben son 1 ayımı acaba 7 yaş çok mu diye düşünerek geçirirken, Jeff Martin'e 25lik delikanlıymış gibi hayran gözlerle baktım.Kilo almış, gıdısı çıkmış, dünyanın en çirkin bıyığını bırakmış olmasına rağmen sahneye bir yüzük fırlatasım geldi.

Ve o ses, o performans..Grupsuz gelmiş, tek başına bu kadar coşturamazdı herhalde.Seneye de grupla gelme sözü verdi..Noldu Jeff?Türklere değmez ben tek giderim dediydin pek memnun kaldın herhalde seyirciden.Ve evet, biz de seni seviyoruz.

Geceye damgasını vuran olaylardan biri kimsenin bilmediği bir şarkıya aşık olmam, gidip dj'e sormam, dj'in bilmemesi ama konser sonrası cd'yi bana vereceğini söylemesi, sonra organizatörlerden birinin ağzına yumruk patlatıp kaçması, ve geldiğinde cd'yi bulamamasıydı..O şarkıya çok aşık oldum ve hakkında ufacık bir ip ucu bile yok..

Başka bir bomba olaylar zinciri daha gelişti..Bunları anlatırsam kimden bahsettiğimin belli olacağı gerekçesiyle bu bölümü kısa keserek şöyle özetliyorum : hayat gerçekten mistik olaylarla dolu, evren bize bir işaretler gönderiyor, umarım doğru yorumluyorumdur o işaretleri..Ama hakkaten Yavuz'u, afişi, o objeyi, mesajı falan geçtim de, o ikisinin orada ne işi vardı anlamadım ki yuh!

Sonra eve geldim..Her şey bana "go for it" derken, bir tarafım "he's just not that into you" diyor, ve böyle zamanlarda geçmiş eteğimin ucundan çekiştirmeye devam ediyor gücü azalarak da olsa..

Beraberken dinlerdik saçma bir şekilde, şimdi anlamı daha fazla :

"Empty rooms where we learned to live without love"..

Şimdiki hayatımı, boş odalarımı, son aylarımı anlatıyor..

Ama artık biliyorum "the reason why he's gone"u, bazen hala anlamıyor olsam da..

Keşke söyleyebilsem, geçmişi yanında taşımak büyük ağırlık yapıyor..

Geçmişi en sevdiğiniz çiçeklerle denize dökmek, rüzgara ve dalgalara karışırken hüzünle izlemek, ama hep ufuğa bakmak lazım..

Hiç yorum yok: